Parasyte

Yönetmen: Kenichi Shimizu
Stüdyo: Madhouse
Tür: Gerilim, Aksiyon, Dram
Yapım Yılı: 2014
Bölüm Sayısı: 24
Anime Puanı: 10/8


Parasyte – The Maxim veya orijinal adı ile Kiseiju – Sei no Kakuritsu ile bilinen animede olaylar Tokyo’da gelişiyor. Bir gece, ansızın gökten yıldız kayıyormuşçasına kestane şeklinde (dalındaki kabuklu hali) teniz topu büyüklüğünde cisimler yağmaya başlar. Bu kestanelerin içinden çıkan solucanımsı varlıklar uyuyan insanların kulaklarından veya burunlarından girerek beyne ulaşmakta ve beynin kontrolünü tamamen ellerine alırlar. Parazit misali beyni ele geçiren varlıklar dolayısıyla vücudun kontrolüne de sahip olmaktadırlar. Gökten düşen parazitlerden birisi de genç Shinichi Izumi’nin yakınına düşer ve Izumi’nin beynini ele geçirmeye çalışır. Fakat küçük parazit hedefine ulaşamadan Izumi uyanır ve karşısındakini yılan sanır. Nitekim küçük çaplı bir arbede yaşandıktan sonra parazit Izumi’nin sağ koluna girer ama yine de Izumi’nin müdahalesi sayesinde beyne ulaşamaz. Parazitin başka alternatifi kalmayınca çareyi Izumi’nin sağ kolunun yerini almakta bulur. Durum böyle olunca parazit beyne ulaşamadığı için Izumi hala kendisidir ama sağ kolu artık parazittir. Şok, şaşkınlık ve korku içinde olan Izumi sağ koluna yerleşen (ve sonradan adı Migi – sağ demek) parazitten çevresinde başka parazitlerin olduğunu da öğrenir ve tahmin edeceğiniz üzere Izumi’nin sessiz sakin hayatından artık eser kalmayacaktır. 


Parasyte, daha animesi çıkmadan okuduğum ilk manga. Mangalara daha çok yarım biten anime serisini izledikten sonra (örneğin Berserk, Hajime no Ippo) başlarım. Parasyte ise dediğim gibi ortada animesi olmadan okuduğum üç mangadan ilkiydi. Animesinin yayınlanacağını duyunca ortaya iyi bir şeylerin çıkacağını bekliyordum ki gördüğüm kadarı ile yanılmamışım. Karşımda bir şaheser bulmadım ama izlemesi gayet zevkliydi. Öncelikle manga 1988 – 1995 arasında yayınlanmıştı ve anime günümüze başarı ile uyarlanmış. Misal Izumi’nin babasının haberleri gazete yerine iPad’ten takip etmesi güzel bir örnek olabilir. Bir de ben öyle hatırlıyor olabilirim ama anime bana daha ciddiymiş gibi geldi. Benim mangada hatırladığım Shinichi Izumi sanki biraz daha sakar, aklı havada bir karakterdi gibi geliyor bana. Neyse, yanılıyor da olabilirim ama sonuçta animenin havası hoşuma gitti. Ayrıca animenin içeriği modern teknolojiye uyarlanmış olmasına rağmen çizimler bakımından nostalji de kokuyor. Parasyte, günümüz animelerinden çizim şekli olarak biraz farklı ve eskiyi andırıyor. 


Animenin çizimleri dediğim gibi günümüz klasik animelerinden biraz farklı. Karakterler daha gerçekçi ve rengârenk saç olayları Parasyte’te yok. Çizim şekli olarak da iki binli yılların animelerini andırdığını da zaten söylemiştim. Kalite olarak ise gayet başarılılar ve dövüş sahneleri de kan bakımından biraz sansüre uğramışsa da izlemesi zevkli sahnelere sahip. Müzikler ise açıkçası daha iyi olmalıydı. Açılış parçası yapı itibari ile değişik ama başarılı bir parça fakat geri kalanlar için aynı şeyleri söyleyemem. İlk olarak kapanış parçasını beğenmediğimi söylemek istiyorum. Hani dedim ya anime nostalji kokuyor diye, bu parçada sanki doksanlı yılların pop gruplarından fırlamış gibi geldi bana. Anime esnasında çalan parçalar da ne yazık ki vasat. Bu parçalar da eskiyi anımsatıyor ama animeye üç parça koymuşlar ve kendilerini sürekli tekrarlıyorlar. Aksiyon olunca bir tanesi, romantik olunca diğeri sürekli oynatılıp durmuş gibi ve açıkçası itici parçalar bunlar. Kısacası müzikler bakımından anime yeterli değil. Buna nazaran seslendirmeler oldukça iyi. Zaten bir anime seslendirmesinde hem Hanazawa Kana hem de Sawashiro Miyuki olacak ve o animenin seslendirmesi kötü olacak:)

Parasyte adlı animenin ilk bölümleri sanki fazla hızlı ilerliyormuş gibi gelse de genel olarak izlemesi zevkli bir anime. Basit ama güzel diye tanımlayabilirim. Bu arada Parasyte’ın live – action filmi olduğunu da belirtmek isterim. Son cümlem olarak, aksiyon içerikli, fazla kasmayan akıcı bir anime arıyorsanız Parasyte ilginizi çekebilir.

Share:

Durarara!! x2: Shou

Yönetmen: Takahiro Omori
Stüdyo: Shuka
Tür: Aksiyon, Macera
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/7


Tam beş sene sonra ikinci sezonuna (ikinci sezon üç parça halinde olacak) kavuşan sevilen anime serisi Durarara, Shuka adlı anime stüdyosunun resmi olarak ilk anime projesi olmasına karşın yönetmen koltuğunda yine Takahiro Omori bulunuyor. Durarara’nın ilk sezonuna ve ana karakterlerin tanıtımlarına girmeyeceğim çünkü bunları ilk sezonun incelemesinde yapmıştım. İlk sezonu izlemeyenler ve hatırlamak isteyenler buradan 24 bölümlük ilk sezona ulaşabilir.

Birçok anime sever gibi benim de duyurulduğu tarihten bu yana merakla beklediğim x2 Shou, 12 bölümden oluşuyor. İkinci sezon üç parçaya bölünmüş durumda ve devam parçaları “Ten” ve “Ketsu” ilerleyen zamanlarda karşımıza çıkacak. Ben ilk parça olan Shou’a dönecek olursam; her ne kadar bizim dünyamızda beş sene geçmiş olsa da, animede sadece yarım yıl geçmiştir. İlk sezonda vuku bulan olaylardan sonra meşhur Ikebukuro az da olsa sakinleşmiştir. Resmi tanıtımında yazdığı gibi liseliler gençliğinin tadını çıkarmakta, yeraltının ağır isimleri özenle işlerini görmeye devam etmektedir. Uyumayan şehir Ikebukuro olağan seyrine devam etse de, efsanevi kafasız kara motorcu ününe ün katsa da, alttan alttan kazan kaynamaya başlamıştır bile. Eh, Ikebukuro yeterince sakin kalmıştır ve artık bir şeylerin olmasının vakti gelmiştir. İlk domino taşı çoktan devrilmiştir bile ve ardının gelmemesinin imkânı yoktur. 


Durarara’nın ilk sezonunun incelemesini dört sene önce, 30 Mart 2011’de yazmışım. Yani benim gibi animeyi seneler önce izlediyseniz ve araya bayağı bir anime girmişse yeni ikinci sezona handikapla başlayacaksınız diyebilirim. Çünkü ikinci sezonu merakla beklememe rağmen aslında kaba birkaç olay ve isim dışında pek bir şey hatırlamadığımı fark ettim. Demek istediğim, Durarara’da güzel bir şeyler olmuştu ama ne olmuştu? Bu yüzden kendi yazdığım incelemeyi yeniden okudum ve Youtube sağ olsun birkaç detayı hatırlamamı sağladı. Öyle ki, animede geçen Dollars adlı oluşumunun lideri bile yanlış kalmış aklımda:) Bu yüzden seriyi peş peşe izleme imkânına sahipseniz çok şanslısınız.

Gelelim Durarara!! x2 Shou’un içeriğine. Animenin adına yakışır bir şekilde hızlı ve baş döndürücü bir giriş yaptığını söyleyebilirim. Eski karakterler, yeni karakterler, uyumayan şehir Ikebukuro derken ilk bölümü bitirmiş oluyorsunuz. Peki, ikinci sezon bize ne vaat ediyor? Açıkçası ben biraz hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmek istiyorum. Şimdi, anime kötü değil. Hızlı sahneleri (özellikle Shizuo’nun olduğu her sahne) başarılı ve karakterlerin birbirleri ile etkileşimleri – olaylara farklı nedenlerden veya tesadüfen dahil olmalarını izlemek keyifli ama ana konu olarak ortada ne var derseniz pek bir şey yok diyebilirim. Hani dedim ya ilk domino taşı çoktan devrildi diye, devrildi ama tetiklediği olay ve yaşanan gelişmeler ilk sezonun, özellikle ilk sezonun ilk hikâyesinin yanına bile yaklaşamıyor diyebilirim. Tek kelime olarak anlatmam gerekirse heyecan yok. Tamam, aksiyon içerikli sahneler başarılı dedim ama sonuçta Durarara kurgu üzerine inşa edilmiş bir anime ve maalesef kurgunun insanı etkilemediğini (en azından beni) söyleyebilirim. Dediğim gibi anime etkileyici olmamasına rağmen karakterleri ve hızlı sahneleri sayesinde kendisini izlettiriyor ama hani anime vardır “bir bölüm daha izleyeyim, bir tane daha, bir tane daha” dersiniz ve “bugünlük iki bölüm izleyeyim yeter” dediğiniz anime vardır. İşte Durarara’nın ikinci sezonu yaptığım ikinci tanıma giriyor. 


Teknik açıdan Durarara için söyleyecek bir sözüm yok. Kendine has tarzı ve en önemlisi karakterleri ile Ikebukuro’nun yaşadığını hissedebiliyorsunuz. Müziklerin de görsellerden aşağı kalır yanı yok. İlk sezondan tanıdık müziklerin yanında yeni bir açılış ve kapanış parçası bizlere merhaba diyorlar ki ikisi için de oldukça başarılı diyebilirim. Seslendirmeler zaten dört dörtlük. Hanazawa Kana, Sawashiro Miyuki, Ono Daisuke gibi birçok favori seslendirmecim yine iş başında.

Durarara’nın ilk sezonunu izleyenler için yeni sezonu izlemek farz gibi bir şey ama dediğim gibi şahsen benim beklentilerimin altında kalmış bir ikinci sezon. Bu yüzden eğer ilk sezonu izleyip de ikinci sezonu henüz izlemediyseniz beklentilerinizin fazla tepelerde olmamasını öneririm. İkinci sezonun ikinci kısmı “Ten” Temmuz 2015’de karşımıza çıkacak ve Ten’in Shou’dan daha iyi olacağına dair de bir his var içimde:)

Share:

Hızlı ve Öfkeli 7 - Fast and Furious 7


7 filmdir yoluna devam eden Hızlı ve Öfkeli 7 - Fast and Furious 7 bu gidişte en çok çekilen seri film olma yolunda ilerliyor bakalım daha nereye kadar gidecekler merak konusu şu bir gerçek ama her filmde çıtayı bir üstte taşımayı başarıyorlar ve kendini izletiyor. Tabi en büyük sebep bu filmin her sene yeni bir serisinin çıkması ilgi en üstte tutmayı başarıyorlar. Hızlı ve öfkeli 7 hakkında kısaca bilgi vereli daha doğrusu özetine göz atalım. 013'ün Eylül ayında çekimlerine start verilen filmin akıbeti, başrol oyuncusu Paul Walker'ın ölümünün ardından belirsizliğe girmişti. İlk başta 11 Temmuz 2014 olarak düşünülen vizyon tarihi, daha sonra 10 Nisan 2015, en son da 3 Nisan 2015 olarak değiştirildi ve filmin çekimlerine devam edileceği açıklandı. 31 Mart 2014'te filmin çekimleri yeniden başladı. Paul Walker'ın çekemediği sahneler için 4 tane dublör kullanılacağı ve yüzünün gözükeceği yerlerde CGI tekniğine başvurulacağı belirtildi. İnternetten hızlı ve öfkeli 7 rekora koşuyor yazısını görünce acaba gerçekten öylemi yoksa medyanın şişirmesi mi diye düşünmüştüm.Taa ki filme gidene kadar.Ne kadarda yanılmışım.İlk 3 günde 1 milyona yakın kişi izlemiş ve bir ilki başarmış.Ve ilginçtir arkadaşım bileti önceden alalım yer kalmaz deyince ben karşı çıkmıştım kalır demiştim fakat yinede o doğrusunu yapıp önceden almakla haklı çıktı.Resmen kapalı gişe oynadı.Neyse zar zor yerimize geçtik film izlemeye başladı ilk başlarda arkadaşıma çaktırmadım da baya bi uykum geldi hatta bi ara uyuyacak gibi oldum derken biranda film bana tokat attı kendine gel böyle bir film kaçmaz dedi adeta.Bende o tokatla bi silkelendim.Sonrası malum Paul Walker,Jason Statham,Vin Disel ustalarının büyüsüne kapılıp filmin nasıl bittiğini anlamadım bile.Zaman su misali akıp geçti.Bazı sahnelerde yok artık dediğim de oldu.Ve tabiki "Abi yabancılar yapıyor yaa"dediğimde.Evet son sahneler Paul Walker sevenleri adına biraz üzücüydü.Halâ inanmak istemiyor insan bu kadar yakışıklı iyi bir oyuncu nasıl olurda bırakıp gidebilir...Hayat işte.Filmi Çok beğendim gitmediyseniz çok zaman geçirmeden gidin.Ayrıca Vin Disel o suratındaki umursamaz ifadelere mimiklerine hastayım adamım. Filmin tamamını internet üzerinden izlemek isteyenler için
Hızlı ve Öfkeli 7 izle sitesinde full türkçe dublaj olarak seyredebilirsiniz.

Share:

Survivor All Star 27. Bölüm izle 7 Nisan 2015

Survivor All Star 27. Bölüm 7 Nisan 2015 saat 20:00'da başlayacak olan Survivor All Star izlemek isteyenler blogumuzdan Survivor All Starı izleyebilirler. Survivor All Star 27. Bölüm Full HD Tek Parça izlemek isteyenler takipte kalsınlar...
Share:

AA Level Geçme Hilesi Android MOD APK İndir


aa oyununu ilk açtığınızda yoğun şekilde kolay olduğunu düşüneceğinize eminim. Zira tek yapmanız gereken dairesel hareket eden bir platforma elinizdeki sayıları sırayla yerleştirmek. Lakin oyunda ilerledikçe dönen platform iyice hızlanıyor ve daha fazla sayı yerleştirmek mecburiyetinde kalırsınız. Sayıları yerleştirmek ise tam bir sıkıntı. Sebebiyse sayıları platformdaki boşluğa denk getirmek için doğru zamanı kollamalı ve tam olarak acele etmemelisiniz. Tereddüt etmeniz zorunda bölüme en baştan başlayacağınızı unutmayın.
Not: Cihazınız kesinlikle Root‘lu olmalıdır.
Öncelikle cihazınıza Root Explorer uygulamasını indiriyoruz. (Root Explorer APK indirmek için tıklayın.)
1. Sistem klasörlerinden “Data/data/com.aa.generaladaptiveapps/shared_prefs” klasörü içerisine geliyoruz
2. “com.generaladptiveapps_preferences.xml” dosyasını Metin düzenleyici/Text editör ile açıyoruz
3. Daha sonra oyuna giriyoruz. Ve oraya girdiğimiz seviye ile oyuna devam ediyoruz.
Oyunu android marketten indirip işlemleri yapabilirsiniz, seviyeyi değiştirmeden önce oyunu tamamen kapattığınızdan emin olun. İyi eğlenceler
Share:

Haikyuu!!

Yönetmen: Susumu Mitsunaka
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Spor, Komedi
Yapım Yılı: 2014
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/9


Spor temalı neredeyse bütün animeler gibi klasik bir içeriğe sahip Haikyuu!!’da da bitik veya eski şanından çok uzak bir spor kulübüne katılan yeni üyeler ile kanatlanarak ulusal turnuvayı hedeflemesi temel alınıyor. Ana kahramanımız olan Hinata boyu kısa olmasına rağmen koyu bir voleybol hayranıdır lakin gittiği ortaokulun erkek voleybol takımı yoktur. Ancak son senesinde yedek oyuncuları olmayan bir takım oluşturmayı başarır ve resmi bir müsabakaya çıkar. Karşısında ise talihsiz bir şekilde bölgenin favori takımını ve “Sahaların Kralı” lakaplı çocuğu çıkar. Doğal olarak Hinata’nın takımı yenik düşer ama Hinata cesaretini toplayarak kral lakaplı Kageyama’nın karşısına çıkar ve ona günün birinde kendisini yeneceğini söyler. Aradan bir sene geçer ve Hinata liseye başlar. Eşofmanlarını kuşanan Hinata heyecanla spor salonuna koşturur ve karşısına bir sürpriz çıkar. Bir sene önce meydan okuduğu Kageyama da aynı okul olan Karasuna Lisesi’ne yazılmıştır, yani artık takım arkadaşıdırlar. İlk başta sürekli didişseler de gün geçtikçe bir uyum yakalamaya başlarlar ve çok geçmeden bu ikili Karasuna Voleybol takımı için eski başarılı günlere dönmenin umudu olmaya başlar. Eh, antrenmanlar sert, rakipler güçlüdür. İlk hedef bölgeden çıkmak ve sonraki hedef doğal olarak ulusal elemelere katılmaktır. 


Dediğim gibi Haikyuu’da karşımıza yabancı bir konsept çıkmıyor. Zaten spor temalı bir animeden daha değişik bir şey beklemek yanlış olur. Ha, Giant Killing veya One Outs gibi bu kalıba uymayan animeler var ama işin içinde okul oldu mu mecbur kulüp falan olacak. Neyse, konumuza dönecek olursak; belki tema tanıdık olabilir ama elbette burada önemli olan içerik oluyor ki Haykyuu bu konuda bence oldukça başarılı. Öncelikle karakterler fazla kasıntı olmamış ve doğaüstü şutlar falan bu animede yok. Ha, olaylar müsabakalarda zıplarken falan olaylar elbette biraz ağır ilerliyor ki sporcuların düşüncülerini falan dinleyelim, artistik hareketleri ve püf noktaları görebilelim. Yeniden karakterlere dönecek olursam, Karasuna Lisesi karakterlerinin hepsini beğendim. Neşesi ve azmi ile Hinata, eski günlerinden ders alan sert (ama anlayışlı) Kageyama, takımın sorumluluk sahibi kaptanı, ağır başlı diğer abisi, kavgacı tipi, enerjik tipi, fazla konuşmayanı, çok konuşanı derken güzel bir ortam oluşturulmuş. Özellikle Hinata seslendirmesi de dahil olmak üzere çok başarılı bir karakter olmuş. Üzerine kaymak olarak animenin komedi yönünün de başarılı oluşu koyulunca bir bakmışsınız benim gibi huyunuz olmasa bile dört veya beş bölüm üst üste izlemişsiniz:) Kısacası anlatmak istediğim, konu her ne kadar standartların dışına çıkmasa da içerik olarak eğlenceli ve samimi. 


Hazır ulusal turnuva konusu açılmışken bir iki şey yazmak istedim. Hemen hemen bütün spor kulübü temalı animelerden gördüğümüz kadarı ile ister futbol olsun, basket, yüzme, voleybol ve daha birçok branşın turnuvaları yapılıyor ve iş ulusal turnuvalara kadar gidiyor. Şimdi, Kaptan Tsubasa veya Kuroko no Basuke’deki gibi maçlarda tribünlerin dolup taştığını ve televizyonlarda yayınlanacak kadar ilgi topladığını sanmıyorum (sonuçta bunlar talebe, gelip izleyen ancak birkaç akraba olur) ama eğer gerçekten Japonya’da bu denli düzenli organizasyonlar her sene liseler arası yapılabiliyorsa adamları tebrik ederim. Bir diğer taktığım husus ise bayan takım menajeri olayı:) O olayı açıkçası anlamış değilim. Yahu sen kızsın ne işin var erkeklerin arasında. Yanlış anlaşılmasın, misal futbola ilgisi vardır kız takımı yoktur erkek takımının menajeri olur, tamam derim ama örneğin Haikyuu’daki Shimizu’yu ele alırsak, senin ne işin var orada diyemeden edemedim. Okulun kız takımı da var, git orada oyuncu ol, menajer ol, diğer kızlarla takıl, arkadaş edin. Diğer neredeyse bütün spor temalı animelerde bu olay mevcut. Kızcağız, not tutar, temizlik yapar, oyuncuların üniformalarını derler vb. ama neden? Neden hiç erkek menajer görmüyorum ben? Bu da kendi aklımca beyin fırtınası yaptığın bir konuydu işte:) 


Haikyuu’nun çizimleri ise klasik anime çizimleri olmakla beraber abartıya da kaçılmamış. Mesela Kuroko no Basuke’deki gibi renk paletinden seçilmiş gibi her renkten saç yok. Arada birkaç sarı saç, beyaz saç çıktı ama yeşil veya mor gibi absürt durmuyor. Bunun dışında çizimler başarılı, rengarenk ve kullanılan komiklik efektleri de sevimli. Seslendirmeler de aynı şekilde sağlam. Özellikle bahsettiğim gibi Hinata’nın ince sesi o kadar çok yakışmış ki karakter resmen ruh kazanmış. Seslendirmecisi Murase Ayumu bu satırları okursa şayet onu tebrik ettiğimi bilsin:)

Daha fazla uzatmaya gerek yok. Karşıma ne çıkacağı belliydi, önemli olan nasıl çıkacağıydı ve söyleyebilirim ki Haikyuu başarılı bir spor animesi lakin yine birçok anime gibi yarım sona sahip. Yarım derken pat diye kesilmiyor, sezon finali kıvamında. Animenin ikinci sezonu kısmetse Ekim 2015’te bizlerle olacak ve şahsen ben iple çekiyor olacağım.

Share:

Bunlara Göz Atmalısın

Stats

Bu Blogda Ara

Arşiv

Hakkında

Teknoloji manyağı

Latest Posts

Featured

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Mutlaka Okumanız Gerekenler

AD BANNER

Etiketler

Blog Arşivi