İnteresting Theme

Yeni güzel bir tema olan interesting teması sizlerle...

(reklamı geç deyip indire tıklayın.)
Share:

Sound! Euphonium

Yönetmen: Tatsuya Ishihara
Stüdyo: Kyoto Animation
Tür: Okul, Müzik 
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/7


Ayano Takeda’nın romanlarından uyarlanma bir yapım olan Sound! Euphonium veya Hibike! Euphonium’da Kumiko Oumae bando kulübü geçmişi prestijli olan Kitauji Lisesi’ne yeni başlamıştır. Yedi yıldır Euphonium (Tubanın küçüğü, Tüba, Küçük bas) çalan Kumiko, ortaokulun son senesinde bulunduğu bando kulübü bölgesel elemelerde altın almasına rağmen ulusal yarışmalara katılamamıştır. (Altın alanlar arasından ulusallara gidecek okul seçiliyordur ve gidemeyenlere ise sahte altın deniliyordur) Kumiko ulusallara gidememelerine rağmen mutludur, sonuçta iyi bir derece yapmışlardır ama yanında oturan Reina bunu duyunca biraz sinirlenir çünkü onun hedefi ulusallar olmuştu. Kumiko bu söylediği için azıcık utanma, azıcık pişmanlık duysa da ortaokul sona erer ve lise başlar. Kitauji Lisesi’ne adım atan Kumiko burada Hazuki ve Sapphire (bildiğimiz Safir :) adında iki arkadaş edinir. Muhabbetler edilir ve konu bandoya gelince Hazuki ile Safir bu kulübe katılmaya karar verir. Kumiko ise biraz isteksiz görünse de o da bando kulübüne katılır. Derken burada Reina ile karşılaşır. Reina da Kitauji Lisesi’ne başlamıştır ve doğal olarak o da bandoda olup hedefi ulusallara katılmaktır. Kumiko’nun ise ilk hedefi Reina ile ilgili kalbindeki taşı atmak ve yeni arkadaşları ile yeni bando kulübünde yeni bir maceraya yelken açmaktır. 


Sound! Euphonium’un şu ana kadar izlediğimiz diğer bütün kulüp temalı animelerden açıkçası bir farkı yok. Anime bireysel olarak kötü olmasa da olağan bir konuyu bize sunduğu için daha baştan handikaplı bir başlangıç yapıyor. Ve şahsen beni pek etkileyemediğini söyleyebilirim. Dediğim gibi anime kesinlikle kötü değil ama izlediğimiz şeyler zaten daha önce gördüğümüz şeylerde pek farklı değil. Liseyle beraber yapılan yeni bir başlangıç, eski günlerini arayan bir kulüp, yarışmalara katılmak için verilen zorlu mücadele vs. bunlar hep tanıdık. Tek farkı, bando kulübü içermesi ve doğal olarak bandodaki insan sayısının fazla olması. Yani kulüp üç kişi bir kişi daha olmazsa kapanacak hikâyesi burada yok. Animenin de burada yapması gereken içeriğini adaşlarından farklı hale getirmek, farklı bir tat sunmaktı ki bu konuda ise pek başarılı olduğunu söyleyemem. Anime izlemeye yeni başlayan birinin repertuarı dar olacağından bu anime ona bir hayli çekici gelebilir ama benim gibi eskilerdenseniz şaşıracağınızı, ekrana kilitleneceğinizi falan pek sanmıyorum. Dediğim gibi yenilik olmamasına rağmen anime elbette izlenebilir seviyede ve özellikle son bölümde tüm bando ekibi gibi sizler de belki de ilk ve son kez heyecanlanabiliyorsunuz. 


Çizimleri bakımından anime kardeşi K-On ile çok büyük benzerlikler gösteriyor. Hatta aynı animeymiş de farklı okulda geçiyormuş diyebilirim. Tek farkları elbette gitarlar yerini nefesli çalgılara bırakmış ve komedi unsuru Sound! Euphonium’da fazla değil. Bu animede komediden ziyade bando ve üyelerinin birbirleriyle ilişkisi daha bir ön planda. Bunun dışında sevimli kızlarımız pembiş yanakları ve kendilerini sevimlilik katan hafif çarpık duruşları ile K-On’dan fırlamış gibiler. Kalite olarak çizimler gayet başarılı ve içeriği bakımından anime daha ciddi bir tarzda da gidermiş. Şikâyet ettiğimden değil, sadece nasıl olurdu diye merak ettim diyelim. Animenin açılış ve kapanış parçası tarzına uygun, seslendirmelerde de herhangi bir sıkıntı yok. Animenin ana öğesi olan bando müzikleri de gayet başarılı ama pek fazla olmadıklarını söyleyebilirim. Bana göre müzik içerikli bir anime için çok az parça var animede. Bandomuz çoğunlukla pratik yapıyor ama genelde son bölüm hariç bölük pörçük dinliyoruz müziklerini.

Sound! Euphonium 2015 yılında incelemesini yazdığım son anime unvanının sahibi oldu ve yine tekrarlıyorum, anime kötü veya sıkıcı değil. Sadece göze çarpacak bir yenilik içermiyor. Bu yüzden kendi başına ele aldığımızda aslında daha yüksek puanı hak ediyor ama ben bireysel olarak incelediğim ve diğer deneyimlerimi de kıyasa soktuğum için kendimce bu puanı uygun buldum. Dilerim ikinci sezonu bizi daha fazla şaşırtır. Son olarak 2016 yılınızın da gönlünüzce geçmesini diliyorum. 

Share:

Rokka no Yuusha

Yönetmen: Takeo Takahashi
Stüdyo: Passione
Tür: Fantastik, Aksiyon, Macera
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/8.5


Ishio Yamagata’nın romanlarından önce mangaya ardından animeye uyarlanan Rokka nu Yuusha, Türkçeye uyarlanan adıyla Altı Çiçeğin Kahramanları’nda olaylar fantastik bir diyarda geçiyor. Efsanelere göre iblis tanrı insanlığı tehdit ettiğinde kader tanrıçası gücünü altı kahramana bahşedecek ve bu altı kahraman da iblis tanrısını geldiği yere geri yollayacaktır. İblis tanrısı yer uyanışında karşısında altı kahraman bulmuş ve alt edilmiştir. Yine iblis tanrısına karşı mücadele zamanı geldiğinde birbirinden farklı kahramanlar seçilerek buluşma noktasına varırlar. Fakat bir terslik baş gösterir ve iblisleri hapsetmeleri gereken çemberde (bu çember iblis diyarının girişine yakın bir yerdedir, böylece oradan gelen iblisler yayılamayacaktır) kendileri hapsolurlar. Lakin bu dertlerinin en küçüğüdür çünkü dediğim gibi her zaman altı kahraman boy göstermiştir ve bu sayı hiç değişmemiştir. Bu sefer ise ekip yedi kişidir ve efsaneye göre bu imkânsızdır. Tek mantıklı açıklaması aralarında bir hainin olduğudur.  


Rokka nu Yuusha’yı izlemeye ilk başladığınızda karşınızda klasikleşmiş konusuyla fantastik içerikli bir anime buluyorsunuz. Kılıçlı veya büyülü güçleriyle kahramanlar, kötü iblisler, krallar, azizeler vs. Fakat anime dördüncü bölümden sonra kabuk değişimine giriyor ve benim de sevdiğim bir tema olan “katil kim” temasına bürünüyor. İlk paragrafta bahsettiğim gibi Altı Çiçeğin Kahramanları bu sefer yedi kişidir ve aralarından biri farklıdır. Dolayısıyla aralarında giderek artan şüphelenmeler, huzursuzluklar ve iftiralar atılmaya başlanır. Kahramanlar şüpheleri kendi üzerlerinden kaldırmaya, masumiyetlerini kanıtlamanın peşine düşerler. Ve dediğim gibi de ben bu tarz içerikleri sevdiğimden (hainin kim olduğunun verdiği merak, kendi teorilerimi oluşturmak) gayet zevkle izledim. Dilerseniz altı kahramanı ve aralarındaki artı biri size kısaca tanıtayım:

Adlet Myer: Adlet serinin başkarakteri ve dediğine göre dünyanın en güçlü insanıymış. İblis tanrısını yenmek için kendince nedenleri olduğunu söyler. Dövüş stili kılıç odaklı olsa da yeri geldiğinde aldatmacalara başvurarak rakibinin dengesini bozar.

Nashetanya: Uzun adıyla Prenses Nachetanya Loei Piena Augustra bir bıçak azizidir. Küçük bıçaklardan büyük kılıçlara kadar çeşitli büyüklükte bıçaklar yaratarak rakibinin üzerine yollayabilmektedir.

Goldov Auora: Genç bir şövalye olan Goldov Nachetanya’ya sadık bir savaşçıdır. Uzun boyuyla ve mızrak benzeri dev silahı ile gayet ciddi bir kişiliğe sahiptir.

Flamie Speeddraw: Barut azizi olan Flamie, gizemli bir kişiliğe sahiptir. Fazla konuşmayan Flamie’nin geçmişi diğerlerinden farklıdır ve uzun tüfeği ile geniş bir menzile sahiptir.

Hans Humpty: Tuhaf ama aynı zamanda oldukça zeki olan Hans bir suikastçıdır. Kendisi oldukça atletiktir ve kendi deyimiyle adeta kedi gibidir. Hançerleri ise ölümcüldür.

Chamo Rosso: Açıkçası benim en gıcık olduğum karakter olan küçük Chamo, bataklık azizidir ve denilenlere göre fazla güçlüdür. Dövüş stili de diğerlerinden çok farklıdır.

Maura Chester: Liderlik vasıfları ön plana çıkan Maura bir dağ azizidir ve diğer azizlerin de başı konumundadır. Kılıçlardan ziyade azizlik güçlerini kullanır. 


Animenin arka plan çizimleri ve aksiyon içerikli sahneleri başarılı. Kullanılan farklı dövüş teknikleri, yeri geldiğinde içerdiği şiddet yerli yerinde. Fakat karakter çizimlerinde maalesef bir sıkıntı çarptı gözüme. Yakın çizimlerde ve yavaş sahnelerde sıkıntı yok ama özellikle hızlı dövüş anlarında ve karakterlerin uzak görünümündeki yüz hatlarının kötü olduğunu fark ettim. Yüzler detaysızlaşıyor ve yüzler biraz çarpıklaşıyor. Hızlı sahnelerde çoğu anlık olduğu için pek dikkat çekmiyor ama bir karakter arkalarda bir yerde sabit durdu mu kötü bir görüntü oluşuyor. Passione stüdyosunun başka bir animesini izlemedim, onlarda durum nasıl bilmiyorum ama böyle bir şeyin de bence olmaması lazımdı. Müzikler ve seslendirmeler ise gayet başarılı. Animenin içerdiği ruh haline göre değişen açılış ve kapanış görüntüleri ile çalan parçalar gayet iyi. Özellikle ikinci açılış parçası çok başarılı. Seslendirmelerde keza karakterlere çok yakışmış. Özellikle Flamie’nin karakteri ve sesinin uyumu harika.

Rokka no Yuusha’yı içeriği bakımından severek izledim. Yukarıda bahsettiğim teknik aksaklıkları olsa da genel olarak iyi bir anime diye düşünüyorum. Ve animelerin birçoğu gibi yarım bitenler kervanına katılmış. Yedincinin kimliğini son bölümde öğreniyoruz elbette ama sebeplerini ve iblis tanrısına karşı verilecek mücadele için beklememiz gerekecek. Ayrıca son bölümde küçük de bir sürpriz karşımıza çıkıyor. Uzun lafın kısası, Rokka no Yuusha benim açımdan başarılı bir animeydi ve ben bu yazıyı yazdığımda henüz ikinci sezonu için bir gelişme olmasa da bekleyenleri arasında olacağım.

Share:

Psycho-Pass: The Movie

Yönetmen: Naoyoshi Shiotani
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Bilimkurgu, Gerilim, Aksiyon
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8


Psycho Pass: The Movie, ilk seriden dört sene sonrasını ve ikinci seriden iki buçuk sene sonra yaşanan bir olayı konu alıyor. İlk seri ve Sybil Sistemi hakkında daha fazla bilgi almak için buradan ilk serinin, ikinci serinin incelemesine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Giriş paragrafımda da bahsettiğim üzere ikinci sezondan bu yana iki buçuk yıl geçmiştir. Sybil Sistemi’nin sırrını bilen Tsunemori Akane hala Bölüm 1’in başındadır ve ekibiyle işine devam etmektedir. Anime filminde gördüğümüz kadarıyla Japonya’nın Sybil Sistemi yurtdışına da ihraç edilmeye başlanmıştır. Amaç kaosun ve yerel savaşların sürdüğü dünyaya düzen ve barış getirmektir. Güney Doğu Asya Birliği (SEAUn) adındaki ülke de Sybil Sistemini ülkesine kurmuştur ve Japonya’daki gibi tamamen fonksiyonel olmasa da sistem işlemeye başlamıştır. Fakat sisteme karşı çıkan ve devletle savaş halinde olan küçük bir terörist grubu Japonya’ya sızmıştır. Olaya Bölüm 1 müdahale eder ve canlı yakalanan teröristlerin “anı taramalarından” Shinya Kogami’nin hayatta olduğu ve teröristlerle beraber SEAUn’da faaliyet gösterdiği saptanır. Durum böyle olunca Akane özel izin olarak SEAUn’a gider ve olayı araştırmaya başlayıp eski infazcısı Kogami’nin peşine düşer. 


Filmin konusu kısaca yukarıda anlattığım gibi. Seride bu defa ilk kez Japonya dışına çıkıyoruz ve diğer incelemelerimde sürekli sorduğum “Japonya’da Sybil Sistemi var, diğer ülkelerde durum nasıl” sorusuna nihayet cevap buluyoruz. Bize anlatılanlar diğer ülkelerde genel olarak bir düzensizliğin, bir kaosun hüküm sürdüğü ve iç savaşların yaşandığı. Kimisi çareyi Sybil Sitemi’nde bulurken kimisi de karşı çıkıyor. Doktor Saiga’nın şu cümlesi olayı çok güzel özetliyor: Sybil’in kafesinde mi yaşayacaksın yoksa dışarıdaki tehlikeli ormanda mı?

Animenin çizimleri serileri gibi genel olarak başarılı. Bölüm 1’in üyeleri bu sefer bir hayli arka planda olsa da (onlar Japonya’da kaldı) Akane yine ön planda ve Kogami’ye de yeniden merhaba diyoruz. Görsel olarak bir sıkıntı yok ama seslendirmeler daha iyi olmalıydı diye düşünüyorum. Öncelikle müziklere değineyim, onlar da bir sıkıntı yok. Psycho Pass’ın tarzına uygun (her ne kadar ilk iki serininki kadar iyi olmasa da) yine Egoist’in seslendirdiği açılış parçası güzel. Kapanışda da bizlere tanıdık bir parça merhaba diyor. Anime filmi esnasında çalan parçalar da gayet iyi. Seslendirmelerde Japoncada elbette sorun yok ama sıkıntı karakterler İngilizce konuşmaya başladığında boy gösteriyor. Ağır Japon aksanlı L’lerin telaffuz edilemediği İngilizce kulağa kötü geliyor. Tamam, ben de müthiş İngiliz aksanımla konuşamıyorum, hadi doğulu arkadaşları da bu yüzden mazur göreyim ama bir siyahî karakter çıkıp da Japon aksanlı İngilizce konuşursa gülerim. İnce bir detay olsa da üzerinde durulması gerekilirmiş diye düşünüyorum. 


Genel olarak Psyho Pass filmi için başarılı diyebilirim ama daha iyi olabilir miymiş? Bence olabilirmiş. Seri her zaman potansiyel barındırıyor ama bir filme sığdırılabileceklerin de limiti var. Psycho Pass serisine de yaklaşık iki saatlik filmiyle şimdilik son noktayı koymuş bulunuyoruz. 

Share:

Android Wifi Şifre Kırma Denendi Çalışıyor


Öncelikle bunları kullamanız için root'a ihtiyacınız vardır.İlk olarak busy box'tan install yapın sonra wpa wps tester programına girin.


Share:

Outlaw Star

Yönetmen: Mitsuru Hongo
Stüdyo: Sunrise
Tür: Aksiyon, Bilimkurgu
Yapım Yılı: 1998
Bölüm Sayısı: 26
Anime Puanı: 10/8.5


98 yapımı Outlaw Star’da Çin yakınlarına zamanında bir asteroit düşer. Asteroitin içinden çıkan ve dragonite adı verilen madde sayesinde uzaya giden kapılar açılır ve uzayda yolculuk insanoğlu için mümkün olur. Yeni gezegenler, yeni türler keşfedilir, koloniler kurulur, uzay polisi, uzay korsanları gibi yeni oluşumlar meydana gelir. Ayrıca “outlaw” adı verilen ne uzay koruyucusu ne de korsan, bir sınıf daha oluşur. Outlaw’lar daha çok para karşılığı iş yapan ama belirli bir çizgiyi de aşmayan kişilerdir. İşte böyle bir dünyada, uzay yolculuğunun mümkün olduğu bir evrende kahramanımız Sentinel III adlı gezegende yaşayan Gene Starwind’tir. On bir yaşındaki küçük ama zeki ortağı James “Jim” Hawking ile beraber “handyman”lık (elinden ne iş gelirse) yapmaktadırlar. Gene’in hayalleri büyüktür ve Jim de borçlarını ödemenin derdindedir. Günün birinde uzaydan Sentinel III’e Hilda adında bir Outlaw gelir. Hilda, Kei Korsanları’ndan kaçmaktadır ve kılık değiştirerek Gene ile Jim’den kendisine korumalık yapmasını ister. Hilda’nın kılık değiştirmesi bulunmasını sadece biraz geciktirir ve Kei Korsanları’nın hedefine Gene ile Jim de dâhil olur. Çok geçmeden Gene, Hilda’dan olayın iç yüzünü öğrenir ve işler sandığından karışıktır. Hilda, korsanlardan XGP15A-II adındaki çok özel bir uzay gemisini ve Melfina adındaki biyoandroidi çalmıştır. Bu gemi ile navigatörü Melfina sayesinde “Galactic Leyline” adı verilen efsanevi yeri ve içerdiği büyük hazineyi bulmanın peşindedir. Artık olaya Gene Starwind ile küçük ortağı da dâhildir ve hayatlarında bekledikleri o macera nihayet ayaklarına kadar gelmiştir. 


Outlaw Star, 1998 yılında popüler olan uzay – vahşi batı teması (Cowboy Bebop ve Trigun gibi) barındıran bir anime. Her ne kadar bilimkurgu bir dünyada geçse de çorak topraklar, kovboylar gibi giyinmiş karakterler ve en önemlisi mızıka ile çalınan hoş melodiler ile anime bu temayı iyi yansıtıyor. Anime, yukarıda konusunda bahsettiğim gibi ilgi çekici ve hızlı bir giriş yapıyor. Gene’in hayalleri ve geçmişi, Hilda’nın amacı, acımasız Kei Korsanları derken ilk on bölüme kadar su gibi akıyor. Daha sonra ekibe yan karakterler de katıldıktan sonra atmosfer biraz daha dinginleşiyor ve seri yeni bölüm diğerinin devamı konseptinden her bölüm farklı bir konu konseptine geçiyor yapıyor. Ve bu durumdan dolayı ana hikâye doğal olarak geri plana atılıyor. Bir bölüm ekip yarışlara katılıyor, diğer bölümde para kazanmak için kabul ettikleri bir görevde bombacılar bir gezegeni rehin alıyor, bir başka bölüm uzay polisi ile başları derde giriyor vs. şeklinde ilerlemeye başlıyor anime. Bu bölümler elbette kötü bölümler değil ama ilk bölümlerin yaşattığı o izleme heyecanı, o akıcılık da doğal olarak yok. Tabi son bölümler yaklaştıkça ana hikâye yine ipleri eline alıyor ve seyir zevki ilk bölümlerdeki tadı vermeye başlıyor. Gayet başarılı bir final ile de Outlaw Star son noktayı koyuyor. 


Animenin çizimler 1998 yapımı olduğu için doğal olarak eski ve ekranı da kare formatında. Şahsen ben eski animelerin çizimlerini daha güzel buluyorum çünkü bana daha samimi geliyorlar. O dönemin animelerinde CGI efekti ya yok ya da minimum düzeyde ve dolayısıyla el emeği çizimler yoğun olduğu için animeler daha içten duruyor. Belki ilk anime deneyimlerime böyle animelerle başladığım içindir ama ben günümüz anime çizimlerine kıyasla eski anime çizim tarzını tereddütsüz seçerim. Kısacası demek istediğim el emeği olduğu için sanki çizimlerin kendi dili, ruhu varmış gibi geliyor bana ve bir de görüntü dediğim gibi kare değil de 16:9 formatında olsaymış mükemmel bir şey olurmuş diye düşünüyorum. Buna karşın dikkatimi çekti, 17. bölüm ve devam eden bir – iki bölüm boyunca karakter çizimlerinde bir bozulma fark ettim. Karakterler özellikle uzak plan çizimlerinde gözüme kötü gözükmeye başladı. Neyse ki bu durum fazla sürmedi ama çizim tekniğini bu kadar övdükten sonra da bunun olmaması lazımdı :) Bu durumu ben Shirobako adlı animeden öğrendiğim kadarı ile bölümler yayına yetişemeyecek diye hızlı hızlı yapılmasına ve bu yüzden kareler arasında kopukluk yaşanmasına bağlıyorum :) Son olarak animenin seslendirmeleri gayet başarılı (özellikle Aisha) ve oldukça başarılı bir açılış parçasına sahip. Kapanış parçasını ise açık açık beğenmedim. Animeden alakasız görüntüler, yavan bir parça ne iş anlayamadım.

Cowboy Bebop veya Trigun’u izlediyseniz Outlaw Star’ı da izleyip beğenirsiniz diye düşünüyorum. Anime benim gözümde Cowboy Bebop kadar iyi değil ama Trigun’dan biraz daha önde diye düşünüyorum. İzlemeye karar verirseniz (tavsiyem 720p remastered sürümünü edinmeniz) en azından uzay – vahşi batı teması altında benim gibi nostaljik bir hava yaşarsınız.

Share:

We Want To Love Theme


Aşkı ifade eden güzel bir tema özelliklede bayan kullanıcıların hoşuna gidecek bir tema.

(reklamı geç deyip indire tıklayın.)
Share:

Weak Water Three Thousand Teması


Mor duvar kağıtlı saydam simgeleri bulunan güzel bir tema tavsiye ederiz.

(reklamı geç deyip indire tıklayın.)
Share:

Good Mood Theme


General mobile discovery yapyeni temalar.



(reklamı geç deyip indire tıklayın.)
Share:

Orjinal Counter Strike ve Half Life Android İçin ve Kurulumu



Counter Strike ve Half Life Oyununun Kurulumu;
  1. İndirmek için en altta bulunan Download'a tıklayın.
  2. Öncelikle indirdiğimiz xash3d.zip dosyasının içindekileri zipten çıkartın.
  3. İçinden çıkan dosyaları sd kart veya telefon hafızasının ana dizinine atın (bu attığınız yer telden tele değişir mesala gm lerde sd kart takılıysa sd karta atacaksınız,samsunglarda telefon hafızasına filan atılıyor diye biliyorum.)
  4. Attıktan sonra dosyaya girin içindeki csdm-signed ve xashdroid-release apklarını kurun.
  5. İşlem tamalandı sayılır ama ilk olarak half life yani xash3d yi açın uygulamalardan gelen ekrandan launch xash3d ye tıklayın halflife karşınızda ve son olarak isterseniz counter yani csdm launcer a girebilirsiniz.



(reklamı geç deyip indire tıklayın.)

Share:

Quantum Dots Theme



Merhaba arkadaşlar karşınıza yeni bir tema ile geldim umarım beğenirsiniz.İndirmek için aşağıya bakın..

(reklamı geç deyip indire tıklayın.)
Share:

Ansatsu Kyoushitsu

Yönetmen: Seiji Kishi
Stüdyo: Lerche
Tür: Komedi, Aksiyon
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 22
Anime Puanı: 10/5.5


Türkçeye Suikastçılar Sınıfı olarak çevirebileceğimiz animede olaylar Kunigigaoka Orta Okulu’nun 3-E sınıfının etrafında dönüyor. Bu sınıf, yani E sınıfı dersleri en zayıf olanların gittiği bir sınıftır ve hatta ihtişamlı okuldan ayrı, eskimiş bir binada ders görmektedirler. Diğer sınıfların öğrencileri ve öğretmenleri tarafından da hor görülmelerinin yanı sıra başarılı öğrenciler “ben de E sınıfına düşersem” diye bir nevi korkuyla derslerine odaklanmaktadır. Kısacası 3-E sınıfı açıkça bütün okul tarafından adeta pislik olarak görülmektedir. 3-E sınıfını ve okulu bir kenara koyacak olursak, dünyada da tuhaf bir olay yaşanmıştır. Daha doğrusu ayda diyelim çünkü ahtapota benzeyen bir yaratık ayın yüzde yetmişini yok etmiştir ve dünyayı da bir sene sonra yok edeceğini söyler. İnsanlar arasında panik yaşanmasın diye gizli tutulan bu gizemli ahtapot insanlığa bir şans verir. Sadece hükümetlerin varlığından haberdar olan Ahtapot, Kunigigaoka Orta Okulu’nun 3-E sınıfında öğretmen olarak işe başlar ve eğer öğrencilerinden birisi onu bir sene içinde öldürebilirse dünya yok olmayacaktır. Normal bir öğretmen gibi sınıfın derslerine girmeye başaran ahtapotu öldüren öğrenciye ayrıca 10 milyar yen (100 milyon dolar) ödül verilecektir. Fakat tahmin edeceğiniz üzere öğrencilerin öldürülemez öğretmen anlamına gelen Korosensei lakabı taktığı ahtapotu öldürmek çok ama çok zordur çünkü Korosensei tam 20 Mach hızında hareket edebilmektedir. 1 Mach = 340 metre/saniye olarak hesaplanmış ve buna göre Korosensei saniyede 6,8 Km. hızında hareket edebilmektedir. Fakat şu da bir gerçektir ki her ne kadar öğrencilerin görevi onu öldürmek olsa da Korosensei belki de görebilecekleri en iyi öğretmendir. 


Ansatsu Kyoushitsu’da ana konu her ne kadar Korosensei’yi öldürmek olsa da animede okul/komedi çok daha ön planda. Animenin konusu ilk başta değişik ve ilgi çekici geliyor ama izledikçe olayların öldürmeden ziyade 9-E sınıfı öğrencileri üzerine yoğunlaştığını görüyorsunuz. Tamam, çoğu bölümde öldürme teşebbüsleri izliyoruz ama anime daha çok Korosensei’in başta Nagisa olmak üzere sınıftakilerin sorunları ve yetenekleriyle nasıl ilgilendiği üzerine yoğunlaşıyor. Yani öldürme olayını çıkarın, önümüzde bildiğiniz dersleri zayıf bir sınıfın yeni bir hoca ile yaşadığı komedi ağırlıklı bir anime var. Durum böyle olunca insanın beklentisinden farklı bir şey çıkmıyor oluyor karşısına. Demek istediğim, ben bu animeyi düz komedi okul temalı bir anime kategorisinde izleseydim belki puanı daha yüksek olurdu ama ben değişik konusunun etkisine, farklılığına kapılarak izledim ki pek farklı da olmadığını gördüm. Çok hızlı hareket edebildiği için öldürülemeyen bir varlık var, ayın çoğunluğu gitmiş, dünya tehdit altında ama bizim izlediğimiz çocukların kişisel gelişimi (hemen her bölüm farklı bir karakter üzerine yoğunlaşıyor) , plaja gitmeleri, hayat dersleri almaları. Benim görüşüm, Korosensei yerine normal bir öğretmen olsaymış ve 9-E sınıfının öğrencilerinin de okuldaki diğer sınıflar kadar başarılı olabileceği gösterilseymiş belki de daha başarılı bir okul – komedi animesi olurmuş yönünde. 


Animenin çizimlerine değinecek olursam; ilk gördüğümde teknik olarak bana Shingeki no Kyojin’i hatırlattı. Karakterler arka plana göre baskın duruyor ve daha bir keskinler. Tarz olarak ise klasik anime tarzındalar diyebilirim. Abartıya kaçınılmamış saç tipleri ve renkleri, şirin karakterler vs. Kısacası başarılı ve sırıtmıyorlar. Sadece izlerseniz benim gibi Nagisa kız mı yoksa erkek mi diye tereddüde düşeceğinizden eminim. Ama merak etmeyin, 14. Bölümde tasdik ediliyor:) Müzikler ise “shonen” odaklı bir anime için normal sayabileceğimiz, benim açımdan fazla bir şey vaat etmeyen parçalar.

Ansatsu Kyoushitsu’yu ben sadece Korosensei nedir, nereden niye geldi ve amacını merak ettiğim için izledim ki animenin yarım biteceğini son bölümlere yaklaştıkça fark ettim. Evet, animenin 2016 yılında ikinci sezonu gelecek ve çok büyük bir ihtimal ben izlemeyeceğim. Ansatsu Kyoushitsu’yu izlemeyi düşünenlere tavsiyem, seriyi benim gibi ahtapotmuş, dünya yok olacakmış diye düşünmelerinden ziyade orta şekerli komedi – okul içerikli bir anime olarak ön planda tutsun. 

Share:

İos Teması (İphone Teması)



General Mobile Discovery 1 cihazımız için iphone görünümlü güzel bir tema.Forum.turkdevs'ten Apranax'a teşekkürler.

(reklamı geç deyip indire tıklayın.)

KAYNAK: http://forum.turkdevs.com/konu-ios-theme.html
Share:

Gangsta

Yönetmen: Shuko Murase
Stüdyo: Manglobe
Tür: Aksiyon, Dram
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/7.5


Adından içeriğini az çok belli eden Gangsta’da olaylar Ergastulum adlı kurgu bir şehirde geçiyor. Animenin kahramanları Worrick ve Nicolas “Nic” bir nevi her işi yapan handymen’lerdir. Ne şehri yöneten dört büyük aileye ne de polise bağlıdırlar ama onlar için vazifelere çıkmaya hazırdırlar. Dediğim gibi şehir dört ailenin kurduğu dengeli yönetimin altındadır ve bu şehirde normal insanlar ve insanüstü güçleri bulunan “Twilights” adı verilen insanlar ince bir çizgi üzerinde yaşamaya çalışmaktadır. Animenin ilk bölümü normal bir insan olan Worrick ile bir twilight olan Nic’in polisin kendileri için bir meseleyi halletmesini istemesi ile başlıyor. Polis, kadın tüccarı olan Barry’nin işinin bitmesini ister ve handymen’ler görevi kabul eder. Görev esnasında da Alex adlı hayat kadını ile tanışıp onu yanlarına alırlar. Bundan sonra ise Ergastulum diken üstünde olacaktır çünkü birileri dengeler ile oynamaya başlamıştır. 


Yukarıda bahsettiğim gibi animede olaylar Ergastulum adlı şehirde Worick ile Nic etrafında gelişiyor. Bölümler ilerledikçe şehri, ikiliyi ve geçmişlerini, twilight’ları ve şehrin yöneticilerini daha yakından tanıyoruz. Tabi bu esnada arka plandan olsa da asıl hikâye kendini göstermeye başlıyor. Birazcık daha Ergastulum’dan bahsedecek olursam; bölümler ilerledikçe şehir hakkında bilgiler ediniyoruz dedim ama bana göre şehir hakkında biraz daha arka plan hikâyesi verilseymiş iyi olurmuş diye düşünüyorum. Ergastulum hakkında net olarak bildiklerimiz mafya tarafından sözlü üç kural çerçevesinde yönetildiği ve twilights’ların hükümetler tarafından hedef alınmadan yaşayabildikleri tek şehir olduğunu biliyoruz. Hâlbuki bu şehri kim kurmuştur, kim kurmuştan ziyade nerededir onu bile bilmiyoruz. Benim tahminim İtalya veya İspanya civarı bir yerde, yani Avrupa’da çünkü tarz olarak oraları acayip anımsatıyor. İsimler de ona işaret ediyor ama öte yandan kullanılan yazının İngilizce olması küçük bir ihtimal olsa da Amerika veya İngiltere’ye de işaret ediyor.

Anime hem tarz olarak hem de çizim olarak yetişkinlere hitap eden bir anime. Öncelikle aksiyon sahnelerini çıkarırsak içeriğin küçük yaştaki anime severler için ağır olduğunu söyleyebilirim. Zaten animenin içeriği belli: mafya, cinayet, kadın pazarlama, daha fazla cinayet. Çizimleri de doğal olarak buna uygun. Karakterlerin çizimleri ve tipleri klasik anime tarzından ziyade gerçekçiliğe daha yakın. Örneğin Nic’in bir Asyalı olduğunu diğer karakterlerin yanında görünce anlayabiliyoruz. Şehrin çizimleri ve aksiyon sahneleri de gayet başarılı. Şehrin ayrıntıları, çarpışmalarda kullanılan kan miktarı veya kupan uzuvlar, kısacası pek bir şeyden çekinilmemiş. Buna doğrusal olarak müzikler de çizimler kadar başarılı. Hem açılış parçası “Renegade” hem de kapanış parçası Yoru no Kuni’yi ben oldukça beğendim. 


Gangsta, bahsettiğim gibi içeriği bakımından yetişkin kesime hitap eden bir anime. Yani en azından “shounen” değil. Fakat büyük bir eksiye sahip ki, seri pat diye ortasında bitiveriyor. Tam ana hikâye kendisini göstermeye, olaylar patlak vermeye başlarken anime (tıpkı Berserk gibi) bitiveriyor. Zaten on iki bölüm bu animeye açıkçası yetmemiş, en azından yirmi dört bölüm olmalıymış. Ayrıca ortada sıkıntılı bir durum daha var ki o da yapımcı stüdyo Manglobe. Bilen biliyordur, daha çok ileri yaş kesime hitap eden animeleri ile ön planda olan Manglobe adlı anime stüdyosu iflas nedeniyle (29 Eylül 2015 itibari ile) kepenkleri indirdi ve Gangsta son anime serileri oldu. Dolayısıyla Manglobe’dan bir ikinci sezon gelmesi hayal ve Gangsta’nın geleceği bundan sonra başka bir stüdyonun elinde olacağı için ne olacağı henüz belli değil. Uzun lafın kısası Gangsta’yı ben içerik olarak beğensem de konu olarak biraz zayıf buldum çünkü tam ana konu başlayacakken final yaptı. Bu yüzden Gangsta için elbette izlenebilir bir anime diyorum ama beklenti yükseklerde olmasın.

Son olarak tekrar Manglobe’a dönecek olursam; Manglobe benim sevdiğim favori stüdyolarımdandı ve bizlere Samurai Champloo, Ergo Proxy, Michiko to Hatchin, House of Five Leaves, Deadman Wonderland gibi animeleri sunduğu için teşekkür ederim. Arada Samurai Flamenco gibi kazalar yaşansa da severdik diyelim ve yazımızı sonlandıralım.

Share:

Dark Color Theme



Forum.turkdevs'ten Apranax'ın yaptığı temayı sizlerle paylaşıyorum renkli ve büyük ikonlu tema sevenler için güzel tema.


(reklamı geç deyip indire tıklayın.)



Share:

Bunlara Göz Atmalısın

Stats

Bu Blogda Ara

Arşiv

Hakkında

Teknoloji manyağı

Latest Posts

Featured

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Mutlaka Okumanız Gerekenler

AD BANNER

Etiketler

Blog Arşivi