Yönetmen: Tomoki Kobayashi
Stüdyo: White Fox
Tür: Aksiyon, Fantastik, Dram
Yapım Yılı: 2014
Bölüm Sayısı: 24
Anime Puanı: 10/6
Büyük bir imparatorluğun ücra bir köyünde yaşayan Tatsumi ve arkadaşları, başkente doğru yola koyulup fakirlikten ve açlıktan kırılan köyleri için para kazanmak isterler. Amaçları orduya yazılıp itibar kazanmak ve köylerine yardım göndermektir. Lakin Tatsumi yolda arkadaşlarından ayrı düşer ve başkente tek başına varır. Arkadaşlarının da başkente sağ salim ulaştığına inanmaktan başka yapacak bir şeyi olmayan Tatsumi, imparatorluğun başkentine büyük bir hevesle varır ama başkent pek umduğu gibi bir yer değildir. Öncelikle orduya yazılamaz ve halktan duyduklarına göre başkent ve dolayısıyla imparatorluk, çocuk imparatoru kendisinin kuklası yapmış olan yozlaşmış bir başbakan tarafından yönetilmektedir. Arkadaşlarını bulamaması, başkentteki kasvetli hava derken Tatsumi sarışın bir bayanla karşılaşır ve dolandırılarak yanında getirdiği tüm parayı da kaybeder. İyice karamsarlığa kapılan Tatsumi’nin imdadına varlıklı bir ailenin kızı yetişir ve Tatsumi iyi insanlar da varmış diye düşünerek onlarda kalma teklifini kabul eder. Nitekim varlıklı aile hiç de Tatsumi’nin düşündüğü gibi değildir. Ailenin asıl amacı Tatsumi’ye eğlencesine işkence etmektir ve bu emellerine ulaşamadan “Night Raid” adlı katil bir suikastçı gurubu tarafından aile öldürülür. Elbette Tatsumi ilk bakışta gözünün önünde işlenen bu cinayetlere anlam veremez ama ailenin ambarında işkence edilip öldürülen insanları görünce şoke uğrar. Daha büyük şoku ise arkadaşlarını görünce geçirir. Arkadaşları da tıpkı Tatsumi gibi aile tarafından davet edilmiş, ağır bir işkenceye tabi tutulmuşlardır. Bu arada durumu değerlendiren Night Raid üyeleri Tatsumi’yi de yanlarına alır ve başkentin içyüzünü ona anlatırlar. Tatsumi’den Nigt Raid’e katılmalarını isterler ve amaçları olan yozlaşmış imparatorluğu ve başbakanı devirmekte yardımcı olmasını isterler.
Akame ga Kill’in öncelikle olumlu yönlerinden bahsedecek olursam şüphesiz ilk sıraya karakter bolluğunu koyabilirim. Çeşit çeşit karakterlere sahip olan Night Raid olsun, düşmanlar olsun envai değişik kişilik çıkıyor karşımıza. Animeye ismini de veren ağırbaşlı Akame, Night Raid’in üyesi ve üzerinden liderlik akan Najenda, Tatsumi’yi ilk başta dolandıran sarışın bayan olan zıpır Leone, şaşkın Sheele, mızmız Mine, babacan ve gay olan Bulat gibi değişik insanlar görüyoruz. Animeyi ilginç kılan bir diğer özellik de “imparatorluk silahları”. Night Raid üyeleri olsun, yüksek rütbeli savaşçılar olsun hepsi ayrı bir özellik taşıyan imparatorluk silahına sahipler. Örneğin Akame imparatorluk silahı olan kılıcı Murasame ile rakibine çizik dahi atsa kılıç rakibini zehirlemekte ve öldürmektedir. Leone deyim yerindeyse aslana dönüşüp bir hayli güçlenmekte, Bulat tepeden tırnağa zırhlanabilmektedir. Bunun gibi birçok imparatorluk silahı animeye renk katıyor.
Anime her ne kadar renkli karakterlere ve imparatorluk silahlarına sahip olsa da aslında büyük bir eksisi var ki, bu da maalesef hikâyesi. Daha doğrusu hikâyenin işlenişi diyelim çünkü Tatsumi’nin köyden kalkıp başkente gelmesi ve kendisini devrim çabalarının ortasında bulması fena bir çıkış noktası değil. Ama asıl işi bozan az önce envai çeşidi var dediğim karakterler. Tamam, karakter sayısı çok ama bir – iki istisna hariç bu karakterler ya iyi ya kötü, ortası yok gibi. Buna en güzel örnek başbakan. Adamın görünürde hiçbir amacı yok. Sırf kötü olsun diye yaratılmış bir karakter. Hani dersin bir amacı vardır bu yüzden böyle, yok efendim hiçbir amacı yok sadece kötü. Veya Night Raid üyelerinin bile çekindiği Esdeath’ı ele alalım. Zayıfların dünyada yeri yok diye geziniyor ve Çin’in nüfusundan fazla leşi var. Kendisinin de öyle bir amacı, hedefi bulunmamakta. Kısacası kötüler sadece kötü olduğu ve öldürmeyi sevdiği için öldürüyor. Anlatmak istediğim özellikle kötü karakterlere bir derinlik katılsaymış çok daha iyi olurmuş. Durum böyle olunca anime hikâye olarak on yaşındaki bir çocuğun bile anlayacağı kadar basit. İyi kalpliler kötü kalplilerle kapışıyor, nokta. Oysa savaş sahneleri başarılı, kopan uzuvlar, kullanılan kan kayda değer ve Leone ablamız sağolsun arada ecchi tarzı sahneler de dönüyor ama senaryoya bakıyorsunuz, iş yok.
Animenin çizimleri bizlere herhangi bir sıra dışılık sunmamakla beraber az önce dediğim gibi dövüş sahneleri ve kan miktarı ile göz dolduruyor. Çizimler başarılı, değişik renkli klasik karakterlerimiz sırıtmıyor. Erkeklerimiz genellikle yakışıklı ve kızlarımız da sevimli olmakla beraber büyük “gözlere” sahip. Tek dikkatimi çeken Tatsumi’nin gömleğinin üstüne giydiği süveter. Olaylar lisede geçse bu birleşime tamam diyeceğim de gömlek – süveter ne alaka şimdi? Milletin giydiği ile acayip bir tezatlık oluşturmuş ve açıkçası komik. Müzikleri ise anime esnasında çalan birkaç fon müziği dışında pek fazla beğendiğimi söyleyemem. İki açılış ve iki kapanış parçasını birer kez dinledikten sonra bir daha yüzüne dahi bakmadım diyebilirim.
Akame ga Kill’e başladığınızda anime ilginizi bir hayli çekiyor. Yaratılan kasvetli imparatorluk, Night Raid, dövüş sahneleri falan çok iyi bir başlangıç yapıyorsunuz. Fakat bölümler ilerledikçe ve karakterleri tanıdıkça aslında ne kadar boş insanlar olduğunu fark ediyorsunuz ve seyir zevkiniz düşüyor. Dediğim gibi karakterlere ve hikâyeye biraz daha derinlik ve amaç katılsaymış belki de bomba gibi bir anime çıkabilirmiş karşımıza. Ha, iyi yanından bakacak olursanız anime kafanızı hiçbir zaman karıştırmıyor çünkü tek bir çizgide ilerliyor. Ben Akame ga Kill için kötü bir anime demek istemem ama basitliği benim nazarımda bir eksiydi. Bu yüzden izlediğinizde benimle bambaşka düşüncelere sahip olma şansınız da olası.
0 Yorumlar:
Yorum Gönder