İnteresting Theme

Yeni güzel bir tema olan interesting teması sizlerle...

(reklamı geç deyip indire tıklayın.)
Share:

Sound! Euphonium

Yönetmen: Tatsuya Ishihara
Stüdyo: Kyoto Animation
Tür: Okul, Müzik 
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 13
Anime Puanı: 10/7


Ayano Takeda’nın romanlarından uyarlanma bir yapım olan Sound! Euphonium veya Hibike! Euphonium’da Kumiko Oumae bando kulübü geçmişi prestijli olan Kitauji Lisesi’ne yeni başlamıştır. Yedi yıldır Euphonium (Tubanın küçüğü, Tüba, Küçük bas) çalan Kumiko, ortaokulun son senesinde bulunduğu bando kulübü bölgesel elemelerde altın almasına rağmen ulusal yarışmalara katılamamıştır. (Altın alanlar arasından ulusallara gidecek okul seçiliyordur ve gidemeyenlere ise sahte altın deniliyordur) Kumiko ulusallara gidememelerine rağmen mutludur, sonuçta iyi bir derece yapmışlardır ama yanında oturan Reina bunu duyunca biraz sinirlenir çünkü onun hedefi ulusallar olmuştu. Kumiko bu söylediği için azıcık utanma, azıcık pişmanlık duysa da ortaokul sona erer ve lise başlar. Kitauji Lisesi’ne adım atan Kumiko burada Hazuki ve Sapphire (bildiğimiz Safir :) adında iki arkadaş edinir. Muhabbetler edilir ve konu bandoya gelince Hazuki ile Safir bu kulübe katılmaya karar verir. Kumiko ise biraz isteksiz görünse de o da bando kulübüne katılır. Derken burada Reina ile karşılaşır. Reina da Kitauji Lisesi’ne başlamıştır ve doğal olarak o da bandoda olup hedefi ulusallara katılmaktır. Kumiko’nun ise ilk hedefi Reina ile ilgili kalbindeki taşı atmak ve yeni arkadaşları ile yeni bando kulübünde yeni bir maceraya yelken açmaktır. 


Sound! Euphonium’un şu ana kadar izlediğimiz diğer bütün kulüp temalı animelerden açıkçası bir farkı yok. Anime bireysel olarak kötü olmasa da olağan bir konuyu bize sunduğu için daha baştan handikaplı bir başlangıç yapıyor. Ve şahsen beni pek etkileyemediğini söyleyebilirim. Dediğim gibi anime kesinlikle kötü değil ama izlediğimiz şeyler zaten daha önce gördüğümüz şeylerde pek farklı değil. Liseyle beraber yapılan yeni bir başlangıç, eski günlerini arayan bir kulüp, yarışmalara katılmak için verilen zorlu mücadele vs. bunlar hep tanıdık. Tek farkı, bando kulübü içermesi ve doğal olarak bandodaki insan sayısının fazla olması. Yani kulüp üç kişi bir kişi daha olmazsa kapanacak hikâyesi burada yok. Animenin de burada yapması gereken içeriğini adaşlarından farklı hale getirmek, farklı bir tat sunmaktı ki bu konuda ise pek başarılı olduğunu söyleyemem. Anime izlemeye yeni başlayan birinin repertuarı dar olacağından bu anime ona bir hayli çekici gelebilir ama benim gibi eskilerdenseniz şaşıracağınızı, ekrana kilitleneceğinizi falan pek sanmıyorum. Dediğim gibi yenilik olmamasına rağmen anime elbette izlenebilir seviyede ve özellikle son bölümde tüm bando ekibi gibi sizler de belki de ilk ve son kez heyecanlanabiliyorsunuz. 


Çizimleri bakımından anime kardeşi K-On ile çok büyük benzerlikler gösteriyor. Hatta aynı animeymiş de farklı okulda geçiyormuş diyebilirim. Tek farkları elbette gitarlar yerini nefesli çalgılara bırakmış ve komedi unsuru Sound! Euphonium’da fazla değil. Bu animede komediden ziyade bando ve üyelerinin birbirleriyle ilişkisi daha bir ön planda. Bunun dışında sevimli kızlarımız pembiş yanakları ve kendilerini sevimlilik katan hafif çarpık duruşları ile K-On’dan fırlamış gibiler. Kalite olarak çizimler gayet başarılı ve içeriği bakımından anime daha ciddi bir tarzda da gidermiş. Şikâyet ettiğimden değil, sadece nasıl olurdu diye merak ettim diyelim. Animenin açılış ve kapanış parçası tarzına uygun, seslendirmelerde de herhangi bir sıkıntı yok. Animenin ana öğesi olan bando müzikleri de gayet başarılı ama pek fazla olmadıklarını söyleyebilirim. Bana göre müzik içerikli bir anime için çok az parça var animede. Bandomuz çoğunlukla pratik yapıyor ama genelde son bölüm hariç bölük pörçük dinliyoruz müziklerini.

Sound! Euphonium 2015 yılında incelemesini yazdığım son anime unvanının sahibi oldu ve yine tekrarlıyorum, anime kötü veya sıkıcı değil. Sadece göze çarpacak bir yenilik içermiyor. Bu yüzden kendi başına ele aldığımızda aslında daha yüksek puanı hak ediyor ama ben bireysel olarak incelediğim ve diğer deneyimlerimi de kıyasa soktuğum için kendimce bu puanı uygun buldum. Dilerim ikinci sezonu bizi daha fazla şaşırtır. Son olarak 2016 yılınızın da gönlünüzce geçmesini diliyorum. 

Share:

Rokka no Yuusha

Yönetmen: Takeo Takahashi
Stüdyo: Passione
Tür: Fantastik, Aksiyon, Macera
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: 12
Anime Puanı: 10/8.5


Ishio Yamagata’nın romanlarından önce mangaya ardından animeye uyarlanan Rokka nu Yuusha, Türkçeye uyarlanan adıyla Altı Çiçeğin Kahramanları’nda olaylar fantastik bir diyarda geçiyor. Efsanelere göre iblis tanrı insanlığı tehdit ettiğinde kader tanrıçası gücünü altı kahramana bahşedecek ve bu altı kahraman da iblis tanrısını geldiği yere geri yollayacaktır. İblis tanrısı yer uyanışında karşısında altı kahraman bulmuş ve alt edilmiştir. Yine iblis tanrısına karşı mücadele zamanı geldiğinde birbirinden farklı kahramanlar seçilerek buluşma noktasına varırlar. Fakat bir terslik baş gösterir ve iblisleri hapsetmeleri gereken çemberde (bu çember iblis diyarının girişine yakın bir yerdedir, böylece oradan gelen iblisler yayılamayacaktır) kendileri hapsolurlar. Lakin bu dertlerinin en küçüğüdür çünkü dediğim gibi her zaman altı kahraman boy göstermiştir ve bu sayı hiç değişmemiştir. Bu sefer ise ekip yedi kişidir ve efsaneye göre bu imkânsızdır. Tek mantıklı açıklaması aralarında bir hainin olduğudur.  


Rokka nu Yuusha’yı izlemeye ilk başladığınızda karşınızda klasikleşmiş konusuyla fantastik içerikli bir anime buluyorsunuz. Kılıçlı veya büyülü güçleriyle kahramanlar, kötü iblisler, krallar, azizeler vs. Fakat anime dördüncü bölümden sonra kabuk değişimine giriyor ve benim de sevdiğim bir tema olan “katil kim” temasına bürünüyor. İlk paragrafta bahsettiğim gibi Altı Çiçeğin Kahramanları bu sefer yedi kişidir ve aralarından biri farklıdır. Dolayısıyla aralarında giderek artan şüphelenmeler, huzursuzluklar ve iftiralar atılmaya başlanır. Kahramanlar şüpheleri kendi üzerlerinden kaldırmaya, masumiyetlerini kanıtlamanın peşine düşerler. Ve dediğim gibi de ben bu tarz içerikleri sevdiğimden (hainin kim olduğunun verdiği merak, kendi teorilerimi oluşturmak) gayet zevkle izledim. Dilerseniz altı kahramanı ve aralarındaki artı biri size kısaca tanıtayım:

Adlet Myer: Adlet serinin başkarakteri ve dediğine göre dünyanın en güçlü insanıymış. İblis tanrısını yenmek için kendince nedenleri olduğunu söyler. Dövüş stili kılıç odaklı olsa da yeri geldiğinde aldatmacalara başvurarak rakibinin dengesini bozar.

Nashetanya: Uzun adıyla Prenses Nachetanya Loei Piena Augustra bir bıçak azizidir. Küçük bıçaklardan büyük kılıçlara kadar çeşitli büyüklükte bıçaklar yaratarak rakibinin üzerine yollayabilmektedir.

Goldov Auora: Genç bir şövalye olan Goldov Nachetanya’ya sadık bir savaşçıdır. Uzun boyuyla ve mızrak benzeri dev silahı ile gayet ciddi bir kişiliğe sahiptir.

Flamie Speeddraw: Barut azizi olan Flamie, gizemli bir kişiliğe sahiptir. Fazla konuşmayan Flamie’nin geçmişi diğerlerinden farklıdır ve uzun tüfeği ile geniş bir menzile sahiptir.

Hans Humpty: Tuhaf ama aynı zamanda oldukça zeki olan Hans bir suikastçıdır. Kendisi oldukça atletiktir ve kendi deyimiyle adeta kedi gibidir. Hançerleri ise ölümcüldür.

Chamo Rosso: Açıkçası benim en gıcık olduğum karakter olan küçük Chamo, bataklık azizidir ve denilenlere göre fazla güçlüdür. Dövüş stili de diğerlerinden çok farklıdır.

Maura Chester: Liderlik vasıfları ön plana çıkan Maura bir dağ azizidir ve diğer azizlerin de başı konumundadır. Kılıçlardan ziyade azizlik güçlerini kullanır. 


Animenin arka plan çizimleri ve aksiyon içerikli sahneleri başarılı. Kullanılan farklı dövüş teknikleri, yeri geldiğinde içerdiği şiddet yerli yerinde. Fakat karakter çizimlerinde maalesef bir sıkıntı çarptı gözüme. Yakın çizimlerde ve yavaş sahnelerde sıkıntı yok ama özellikle hızlı dövüş anlarında ve karakterlerin uzak görünümündeki yüz hatlarının kötü olduğunu fark ettim. Yüzler detaysızlaşıyor ve yüzler biraz çarpıklaşıyor. Hızlı sahnelerde çoğu anlık olduğu için pek dikkat çekmiyor ama bir karakter arkalarda bir yerde sabit durdu mu kötü bir görüntü oluşuyor. Passione stüdyosunun başka bir animesini izlemedim, onlarda durum nasıl bilmiyorum ama böyle bir şeyin de bence olmaması lazımdı. Müzikler ve seslendirmeler ise gayet başarılı. Animenin içerdiği ruh haline göre değişen açılış ve kapanış görüntüleri ile çalan parçalar gayet iyi. Özellikle ikinci açılış parçası çok başarılı. Seslendirmelerde keza karakterlere çok yakışmış. Özellikle Flamie’nin karakteri ve sesinin uyumu harika.

Rokka no Yuusha’yı içeriği bakımından severek izledim. Yukarıda bahsettiğim teknik aksaklıkları olsa da genel olarak iyi bir anime diye düşünüyorum. Ve animelerin birçoğu gibi yarım bitenler kervanına katılmış. Yedincinin kimliğini son bölümde öğreniyoruz elbette ama sebeplerini ve iblis tanrısına karşı verilecek mücadele için beklememiz gerekecek. Ayrıca son bölümde küçük de bir sürpriz karşımıza çıkıyor. Uzun lafın kısası, Rokka no Yuusha benim açımdan başarılı bir animeydi ve ben bu yazıyı yazdığımda henüz ikinci sezonu için bir gelişme olmasa da bekleyenleri arasında olacağım.

Share:

Psycho-Pass: The Movie

Yönetmen: Naoyoshi Shiotani
Stüdyo: Production I.G.
Tür: Bilimkurgu, Gerilim, Aksiyon
Yapım Yılı: 2015
Bölüm Sayısı: Film
Anime Puanı: 10/8


Psycho Pass: The Movie, ilk seriden dört sene sonrasını ve ikinci seriden iki buçuk sene sonra yaşanan bir olayı konu alıyor. İlk seri ve Sybil Sistemi hakkında daha fazla bilgi almak için buradan ilk serinin, ikinci serinin incelemesine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Giriş paragrafımda da bahsettiğim üzere ikinci sezondan bu yana iki buçuk yıl geçmiştir. Sybil Sistemi’nin sırrını bilen Tsunemori Akane hala Bölüm 1’in başındadır ve ekibiyle işine devam etmektedir. Anime filminde gördüğümüz kadarıyla Japonya’nın Sybil Sistemi yurtdışına da ihraç edilmeye başlanmıştır. Amaç kaosun ve yerel savaşların sürdüğü dünyaya düzen ve barış getirmektir. Güney Doğu Asya Birliği (SEAUn) adındaki ülke de Sybil Sistemini ülkesine kurmuştur ve Japonya’daki gibi tamamen fonksiyonel olmasa da sistem işlemeye başlamıştır. Fakat sisteme karşı çıkan ve devletle savaş halinde olan küçük bir terörist grubu Japonya’ya sızmıştır. Olaya Bölüm 1 müdahale eder ve canlı yakalanan teröristlerin “anı taramalarından” Shinya Kogami’nin hayatta olduğu ve teröristlerle beraber SEAUn’da faaliyet gösterdiği saptanır. Durum böyle olunca Akane özel izin olarak SEAUn’a gider ve olayı araştırmaya başlayıp eski infazcısı Kogami’nin peşine düşer. 


Filmin konusu kısaca yukarıda anlattığım gibi. Seride bu defa ilk kez Japonya dışına çıkıyoruz ve diğer incelemelerimde sürekli sorduğum “Japonya’da Sybil Sistemi var, diğer ülkelerde durum nasıl” sorusuna nihayet cevap buluyoruz. Bize anlatılanlar diğer ülkelerde genel olarak bir düzensizliğin, bir kaosun hüküm sürdüğü ve iç savaşların yaşandığı. Kimisi çareyi Sybil Sitemi’nde bulurken kimisi de karşı çıkıyor. Doktor Saiga’nın şu cümlesi olayı çok güzel özetliyor: Sybil’in kafesinde mi yaşayacaksın yoksa dışarıdaki tehlikeli ormanda mı?

Animenin çizimleri serileri gibi genel olarak başarılı. Bölüm 1’in üyeleri bu sefer bir hayli arka planda olsa da (onlar Japonya’da kaldı) Akane yine ön planda ve Kogami’ye de yeniden merhaba diyoruz. Görsel olarak bir sıkıntı yok ama seslendirmeler daha iyi olmalıydı diye düşünüyorum. Öncelikle müziklere değineyim, onlar da bir sıkıntı yok. Psycho Pass’ın tarzına uygun (her ne kadar ilk iki serininki kadar iyi olmasa da) yine Egoist’in seslendirdiği açılış parçası güzel. Kapanışda da bizlere tanıdık bir parça merhaba diyor. Anime filmi esnasında çalan parçalar da gayet iyi. Seslendirmelerde Japoncada elbette sorun yok ama sıkıntı karakterler İngilizce konuşmaya başladığında boy gösteriyor. Ağır Japon aksanlı L’lerin telaffuz edilemediği İngilizce kulağa kötü geliyor. Tamam, ben de müthiş İngiliz aksanımla konuşamıyorum, hadi doğulu arkadaşları da bu yüzden mazur göreyim ama bir siyahî karakter çıkıp da Japon aksanlı İngilizce konuşursa gülerim. İnce bir detay olsa da üzerinde durulması gerekilirmiş diye düşünüyorum. 


Genel olarak Psyho Pass filmi için başarılı diyebilirim ama daha iyi olabilir miymiş? Bence olabilirmiş. Seri her zaman potansiyel barındırıyor ama bir filme sığdırılabileceklerin de limiti var. Psycho Pass serisine de yaklaşık iki saatlik filmiyle şimdilik son noktayı koymuş bulunuyoruz. 

Share:

Bunlara Göz Atmalısın

Stats

Bu Blogda Ara

Arşiv

Hakkında

Teknoloji manyağı

Latest Posts

Featured

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Mutlaka Okumanız Gerekenler

AD BANNER

Etiketler

Blog Arşivi