MÜZELER KENTİ GAZİANTEP'TE HAFTA SONU...

    Geçtiğimiz hafta sonu Gaziantep'teydik. Cumartesi sabahı çok erken bir saatte gittik, pazar akşamı döndük. Gaziantep'i ve özellikle Zeugma Mozaik Müzesi'ni çok merak ediyordum. Tabii bir de Gaziantep yemeklerini, tatlılarını:)
    Gaziantep turistik bir şehir. Yerel tatlarını denemek ve çok sayıda müzeyi ziyaret etmek için hafta sonunu bu şehire ayıran, hatta günübirlik gidip dönenlerin sayısı         hiç de az değil. Giderken beraber yolculuk ettiğimiz bir çok kişiye şehrin içinde gezerken sıklıkla tesadüf ettik ve aynı uçakla da döndük. Dönüşte hemen hemen herkesin elinde baklava poşetlerinin olması çok komikti:) Fakat Gaziantep'e gidilir de o güzelim tatlıları yemeden, eve getirmeden dönülür mü? Zor. Hatta gitmişken nar ekşisi alınır, biber salçası alınır, fıstık alınır, bulgur alınır...
    Konuya direkt yemekten girdim farkındayım. En iyisi baştan başlayayım ve 2 gün boyunca neler yaptık, neler gördük anlatayım. Müzeleri daha sonraki yazılarda ayrıca tanıtırım.
    Cumartesi sabahı THY'nin 05.00 uçağıyla yola koyulduk. Evet sabah 05.00:) Çok erken olduğu halde uçak doluydu. Dediğim gibi hem günübirlik gidenler, hem de belli saate kadar çıkan yerel tatları denemek isteyenler tercih ediyorlar böyle erken uçuşu. 06.30'a doğru Gaziantep'e indik. Şehir merkezine gitmek için Havataş otobüsünü tercih ettik ama hemen kapının önünde belediye otobüsleri de var. Aslında giderken belediye otobüsüne bineriz diye düşünüyordum ama alışkanlıkla olacak hemen Havataş'a yöneldik. Yaklaşık 25-30 dakika sonra şehir merkezine vardık. Kalacağımız otele bavullarımızı bıraktık ve meşhur Beyran'ı tatmak için Metanet Lokantası'na doğru yola koyulduk. Beyran, Gazianteplilerin kışın kahvaltıda içtikleri çorbanın adı. Etli, pirinçli, hafif acılı enfes bir çorba. Ben ki çorba sevmem, hele hele pirinci hiç sevmem, (fotoğrafta da pek etkileyici görünmediğinin farkındayım) ama buna bayıldım. İşte şöyle bir şey.
   O kadar tok tutuyor ki. Çok özleyeceğiz bu çorbayı:) İlk kez gidecek olanlara Metanet Lokantası'nı tavsiye ederim. Ki en ünlüsü de o. Hangi saate kadar çıktığını sormayı unuttum ama belli bir vakitten sonra olmuyor sanırım.
    Efendim, Gaziantep halkı kışın kahvaltı niyetine bu çorbayı içiyor demiştik. Yazın da Katmer denen tatlıyla kahvaltı ediyorlarmış. Biz turist olduğumuz için önce Beyran içtik, arkasından çabuk çabuk Zekeriya Usta'nın yolunu tuttuk:) Sokakta herkese bu lokantaları ya da gideceğiniz herhangi bir yeri rahatlıkla sorabilirsiniz çünkü herkes seve seve cevap veriyor. Hatta sormadan bile söylüyorlar:) Biz şaşkın şaşkın Katmerci Zekeriya'yı ararken temizlik görevlileri gülerek "Zekeriya Usta'yı mı arıyorsunuz?" dediler ve tarif ettiler. Katmerci Zekeriya çok meşhur. Gaziantep'e gidenler muhakkak uğruyorlar. Dükkanın duvarları bu nefis tatlıyı yiyen ünlülerin ve birçok müşterinin fotoğraflarıyla dolu. Zekeriya Usta güler yüzüyle masadan masaya koşturuyor, fotoğraf isteyenlerle birlikte poz veriyor, bazen de müşterilerin ricasıyla onların fotoğrafını çekiyor. Bu arada sokağa taşmış masalar dahil dolu olan dükkanda kimsenin sırasını şaşırmıyor ve kim ne kadar yiyebilir onu bile söylüyor. Diğer bir yanda katmer ustaları hamur açıyorlar, arasına fıstığı, kaymağı, şekeri ekleyip fırına veriyorlar. Millet başında durmuş izliyor. Çok keyifli bir dükkan. Yani ağız sulandırmak olacak ama yine de görmek lazım, Katmer işte şöyle bir şey:) Enfes. Bunu da özleyeceğiz. İstanbul'da da vardır herhalde bir yerlerde ama Zekeriya Usta'nın yerindeki gibi olur mu bilmem.
    Zekeriya Usta'da öğlen 13.00'e kadar servis var. Eskiden daha erken kapatıyorlarmış çünkü bu aslında kahvaltı ama talep üzerine uzatmışlar demek ki. Şehirde daha geç saatlere kadar açık tatlıcılarda katmer olduğunu gördük, Zekeriya Usta'ya yetişemezseniz oralardan da deneyebilirsiniz. Ama öncelik Zekeriya Usta'ya verilmeli. Dükkan ufak bir ara sokakta. İşte şöyle:


      Ve ustalar:
    Kahvaltımızı yaptık. Gezeceğiz ama bende hal yok. Nedense geçen hafta uyku problemi yaşamıştım. Bir de üzerine uçağa yetişmek için 03.30'da evden çıkmak zorunda kalınca hiç uyuyamadan Gaziantep'e geldim. Uçakta da uyuyamadım. 1-2 saat dinlenmeden asla gezemeyeceğimi anladım, otele döndük. Saat daha 12.00'ye bile gelmemişti zaten. Otele döndük 1-2 saat uyuduk ve öğleden sonra dışarı attık kendimizi. Şimdi Gaziantep'in müzelerini görme zamanı.

    Gaziantep, kendi deyimleriyle bir Müzeler Kenti.
    Gerçekten de müze sayısı oldukça fazla. Çünkü yaşanılan en eski kent ünvanına sahip. Tarihi geçmişi müthiş. Bir de Kurtuluş Savaşı sırasında Gaziantep halkının gösterdiği çok önemli bir direniş var ki bu şanlı geçmişin hatıraları şehrin her yerinde -sokak isimlerinde, kültür merkezlerinde, müzelerle, anıtlarla- tekrar tekrar vurgulanıyor. İyi ki de vurgulanıyor.
    Bizim kaldığımız otel tarihi Bey Mahallesi'nde olduğu için o günü civardaki müzelere ayırdık. Yani ilk gün Atatürk Evi Anı Müzesi'ni, Oyuncak Müzesi'ni ve Ali İhsan Göğüş Müzesi'ni gezdik. 3 müze yan yana ve 3'ü de çok güzel. Ayrıca anlatılmayı hak ediyorlar. Daha sonra bahsedeceğim. Bu 3 müzenin yer aldığı sokak aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi şahane bir sokak.
    Sokakta oyun oynayan çocuk maketleri, duvarda halısının üzerinde Sinbad ve biraz ilerisinde uçan otomobil. Harika yapmışlar. Tam karşıda görülen Oyuncak Müzesi. Sağa doğru dönünce Atatürk Anı Evi ve Ali İhsan Göğüş Müzesi var.
   
    Bey Mahallesi, tarihi Gaziantep evlerinin yer aldığı güzel bir bölge. Eski evler sanat atölyeleri ve kafe olarak kullanıma açılmış. Bu mahallede bir de Hasan Süzer Etnografya Müzesi var ve eski Gaziantep evlerini tanıttığı için görmeyi çok istiyordum. Ne yazık ki Karagül diye bir dizinin orada çekiliyor olmasından dolayı kapalıydı. Müthiş hayal kırıklığına uğradım. Dizi hangi kanalda bilmiyorum ama eski evlerin içini görmek için diziye bakacağım demek ki.
    Bahsettiğim müzeleri gezdik, saat 17.00 olmadan bir de Kent Müzesi'ni görelim dedik. Koştura koştura Kent Müzesi'ne gittik. Ufak bir müze olduğunu tahmin ettiğim için 17.00'ye kadar tamamlarız diye düşündüm, yanılmamışım. Bu arada müzelerin en azından 1 saat daha geç kapanmasını dilerdim. Kısıtlı vaktin varsa çok zor oluyor. Hele hele yaz günleri 17.00 çok erken bir saat.
    Gaziantep Kent Müzesi Bey Mahallesi'ne biraz uzaktı ama yürüme mesafesindeydi yine de. Müze, 1909 tarihli bir han olan Bayazhan'ın içinde yer alıyor. Bayazhan'ın bir bölümü şık bir restaurant ve meyhane olarak kullanılıyor.
Kent Müzesi'nde Baklava Ustaları:)
    Böyle böyle saati 17.00 ediyoruz, müzeler kapanıyor. Akşam yemeğine daha var. Ben Beyran ve katmerden sonra hala acıkmadım. Eşim ve oğlum birer dürüm yiyorlar ayak üstü. Her yer lokanta dolu, yemek konusunda sıkıntı yok. Akşam yemeğine kadar tarihi Tahmis Kahvesi'ne gidelim diyoruz. Kahveye giderken tarihi Bakırcılar Çarşısı'ndan geçiyoruz. Güzel şeyler var tabii ama ben hatıra olsun diye küçük bir lokumluk aldım sadece. Hani şu kahvenin yanında servis edilenlerden.
    Bazı tezgahlar çok keyifliydi. Şunun gibi:
    Çarşıları da gezdik. Şimdi Menengiç Kahvesi içme zamanı. İşte Menengiç kahvemiz ve zahter çayımız. Yanında gelen kuru yemişlerden de yedik ama içlerinden bir tek menengiç tohumunu biliyoruz, diğerleri hakkında hiçbir fikrim yok:)
    Menengiç Kahvesi, menengiç tohumundan yapılıyor. Değişik bir içecek. Sütle yapılmıştı. Tatlımsıydı, lezzetliydi.
    Kahvelerimiz içtiğimiz Tahmis Kahvesi enfes bir yer. 1635 tarihli. En eski tarihli kahvelerden biri. Tahmis, Divan edebiyatında, önceden yazılmış bir gazele mısra ya da mısralar ekleyerek beşleme yapılması anlamına geliyormuş. Geçmişte bu kahvede şiirler yazılıp söylendiği için bu ismi almış. Yine burada özellikle ramazan aylarında çeşitli gösteriler olurmuş, musiki dinletileri ve tasavvuf söyleşileri gerçekleşirmiş. Şehrin kalbinin attığı, bol muhabbetin yaşandığı bir mekanmış kısacası.Bugün de ziyaretçisi bol. Ama bugün roman vatandaşlarımız günümüz şarkılarından örnekler sergiliyorlar o ayrı:) Müziğin olmadığı zaman son derece huzurlu ve keyifli bir kahve.




    Akşam yemeğimizi meşhur İmam Çağdaş'ta yedik. Kalabalıktı. Gün içerisinde gördüğümüz bizim gibi turist olan herkes oradaydı:) Lahmacunu meşhur dediler, denedik. Bir de Ali Nazik sipariş ettik. O da güzeldi, bizim İstanbul'da yediğimizden farklıydı. Etlerin altındaki patlıcan ezmesi ve yoğurt çorba kıvamındaydı. Gavurdağı vs. derken tıka basa doyduk. Hesabı isteyince garson şaşkınlıkla "baklava yemiyor musunuz?" dedi:) Aslında İmam Çağdaş'ın havuç dilimi baklavası meşhurmuş ama o kadar doymuştuk ki canımız istemedi. Şimdi az bir şey deneseydik keşke diyorum:)
    Günün sonunda odamıza dönmeden önce bir handa birer kahve daha içtik ama ismini hatırlamıyorum. Selçuklular'dan ve Osmanlı'dan kalma o kadar çok han var ki. Geçmişte karşılıklı olarak Akdeniz ile kuzey ve doğu istikametinde yol alan ticaret kervanları, şehirde bir çok hanın kurulmasına sebep olmuş. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de ticaret kentiymiş Gaziantep. Bugün ayakta kalabilmiş olan hanlar restore edilmiş. Kimi sanat merkezi olarak kullanılıyor. Kiminin içerisinde el sanatlarından örnekler sergileniyor ve satışı yapılıyor. Kimi kahve olarak hizmet veriyor.         Kiminde de baharat, kuruyemiş vb. yerel tatlar satılıyor.

    İlk günümüzü bitirdik. O akşam çok rahat uyudum. Yorgunluktan olsa gerek.
    Ertesi gün sabah erkenden kalktık. Otelde kahvaltı olmasına rağmen tekrar Beyran içmeye Metanet Lokantası'na gittik. O gün pazar olduğu için lokantada yerli halk daha fazlaydı. Çorbamızı içtik ve Zeugma Mozaik Müzesi'ne doğru yola çıktık. Bu müze merkezin biraz dışında kalıyor ama yürüyerek de gidilebilir sanırım. Biz zaman kaybetmemek için taksiyle gittik. 12 lira yazdı. Otelin bulunduğu konuma göre ücret      9-12 lira arası bir şey tutuyor.
    Mozaik Müzesi tamamen ayrı bir yazı konusu. Muhteşem bir müze. Mozaik sanatına hayran biri olarak (kısa bir süre uğraşmışlığım da vardır), çok çok beğendim.
    Şöyle tadımlık bir fotoğraf ekleyeyim.
   Muhteşem değil mi? Zeugma Mozaik Müzesi bir sonraki yazıda olacak:)

   Gaziantep'e giderken mutlaka yapmayı düşündüğümüz şeylerden biri de Halil Usta'da Küşleme yemekti. Deneyenler enfes olduğunu söylüyorlar. Halil Usta'nın lokantası Mozaik Müzesi'nin arkasında olduğu için, küşlemeyi deneme işini ikinci gün müze ziyaretinden sonraya bırakmıştık. Müzeyi gezdikten sonra bir arkadaşa Halil Usta'nın lokantasına nasıl gideceğimizi sorduk. "Bugün kapalı ama orası" demez mi? Fena bozuldum açıkçası. Gitmeden önce internet sitesini de ziyaret etmeme rağmen pazar günü hizmet vermediğini fark edememişim. Bir de okuduğum blogların hiç birinde pazar günü kapalı dendiğini görmedim. O yüzden ben yeni gidecek olanlara haber vereyim.  Pazar günü müzenin arkasındaki şube kapalı. Diğer günlerde de 16.30'a kadar açık. Pazar günü Metro şubesi açıkmış, orayı da oğlu işletiyormuş ama taksiyle gidersek 25 lira falan tutacağını söylediler. Tercih etmedik açıkçası. Müzeden çıkınca bir genç yanımıza geldi "Küşleme yemek isterseniz Halil Usta'nın kardeşinin yerine de gidebilirsiniz" dedi, kart verdi. Hayalkırıklığımız çok mu belli oluyordu acaba?:) Onu da tercih etmedik, planım o değildi çünkü. Her neyse, merkeze gitmek için taksiye bindik, giderken Koçak'ta durup tatlı almak istediğimizi söyledik. Şoför yaşlıca bir amcaydı, sohbet muhabbet ede ede gittik. Tatlıcıyı tanıyormuş, indirim yaptırdı bize biz talep etmeden. Gaziantep'ten dönüşte -pek çok tatlıcı olmasına rağmen-Koçak'tan tatlı alın diyorlar.   Biz de onu tercih ettik. Uçakta gördüğüm kadarıyla çoğunluğun tercihi de o yöndeydi. Baklavanın ve şöbiyetin enfes olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
    Küşleme kalınca yerel yemeklerden tadabileceğimiz bir yer sorduk şoföre, o da ısrarla Aşina'yı tavsiye etti. Aşina'nın adını duymuştum. Bir de Gaziantep'te okuyan genç bir blogger arkadaşıma sorduğumda Antep Evi tavsiyesini almıştım. Aşina'nın yerini bildiğimiz için onu tercih ettik. Aşina Lokantası, turistik turların da mola noktası. Lokanta orta yaşlı teyze doluydu. GAP turuna çıkmışlar. Aşina da tercih edilebilir bir mekan. Burada da Alaca Çorbası'nı, Yuvarlama'yı, Antep Usulü Şiş Kebap'ı, Patlıcan Dolması'nı, İçli Köfte'yi denedik. Azar azar denedik tabii:) Hepsi lezzetliydi.
    Yemeğimizi yedikten sonra Gaziantep Kalesi'ne doğru yola koyulduk. Kalenin girişinde bulunan Savaş Panorama Müzesi'ni de gezmek istiyorduk ama öğrendik ki ikisi de kapalı. Hiç hoşuma gitmedi. Bu gezide çok istediğimiz halde birçok önemli müzeyi gezemedik çünkü tadilatta oldukları için kapalılardı. Mesela Savaş Müzesi. Çok güzel bir kahramanlık müzesi olduğunu duymuştum ama maalesef kapalıydı. Daha önce değindiğim gibi dizi çekimi dolayısıyla Etnografya Müzesi de kapalıydı. Kale tadilattaydı ve Panorama Savaş Müzesi de kapalıydı. Ve ne yazık ki Arkeoloji Müzesi de kapalıydı. Hepsi de önemli müzeler. Görmeyi çok isterdim. Umarım bir an önce tadilatları biter, dizi çekimi biter ve biz tekrar gidersek gezebiliriz.
    Kale kapalı olunca Medusa Cam Eserleri Müzesi'ne geçtik. Burası özel bir müze. Sadece cam eserler değil, tarih öncesi çağlardan itibaren Gaziantep'in kültürel mirasına ait pek çok eser sergileniyordu burada. Yine eski bir Antep Evi'nin içerisinde yer alıyor Medusa Cam Eserleri Müzesi.


    Kapalı olanlar olsa da pek çok müze gezdik. Bir tek Emine Göğüş Mutfak Müzesi'ni tercih etmedim. Neden bilmem canım istemedi. Ki her türlü müzeyi rahatlıkla gezebilirim. Eşimin ve oğlumun da pek ilgisini çekeceğini düşünmedim açıkçası ve bu müzeyi biraz da zamana karşı plan yaptığımız için feda ettim.
    En son Cam Müzesi'ni gezdikten sonra, dibek kahvesi keyfini kaçırmamak için Gümrük Han'a muhakkak uğramayı planlamıştık. Ama önce Zeki İnal'dan şöbiyet tadalım, sonra kahve içelim dedik:) İnanın herkesin gezisi böyle geçiyor. Müze, kebap, kahve, müze, tatlı, tekrar müze, kebap, kahve döngüsü içinde oradan oraya koşturuyorsun:) Çok övülen Zeki İnal tatlıcısına doğru giderken Kendirli Kilisesi'ni gördük. Çok güzel bir yapı. Daha yakından bakmak, fotoğraf çekmek için bahçesine girdim.
    Binanın isminin Kendirli Gazi Kültür Merkezi olduğunu gördüm. Aslında Gaziantep'e gitmeden önce tarihini okumuştum ve listeme almıştım ancak oradan oraya koştururken aklımdan çıkmış. Önünden geçmemiz ve dikkatimizi çekmesi çok iyi oldu.  Merkezde görevli arkadaşlardan burada belli saatlerde çok özel bir gösteri olduğunu öğrendik. Gaziantep savunmasında ismi geçen kahramanlar ile Atatürk'ün Gaziantep'e geldiği ve şehir halkına seslendiği özel zamanların 3 boyutlu bir gösteriyle sunumu... Bir sonraki gösterim 16.00'daymış. O sırada saat 15.30'du. Çok sevindim tabii. Kilise'nin bahçesinde yarım saat dinlendik ve 16.00'daki gösteriyi izledik. Çok etkileyiciydi. Önce Kurtuluş Savaşı kahramanlarıyla tanıştık, hikayelerini dinledik, daha sonra Cumhuriyet döneminde Gaziantep'in nasıl bir yer olduğunu gördük, Ticaret Odası'na kayıtlı ilk kadın tüccar gibi özel kişileri andık. Derken Gaziantep halkına teşekkürlerini sunmak için kenti ziyaret eden Atatürk'ün konuşmasına geldi sıra. Dikkatimizi farklı bir yöne çekmişken asıl sahnede bir anda Atatürk'ün hareketli maketinin belirmesi ve kendi sesiyle konuşması çok etkileyiciydi. Gidip de görecekler için ipucu oldu ama ne kadar etkileyici bir gösteri olduğunu belirtmeden de duramıyorum açıkçası. Belli saatlerde olan bu gösteriyi sakın kaçırmayın derim. Ücret alınmıyor. Belediye'nin sitesinde saat 11.00'de olduğu yazıyor ama görevlilerin söylediğine göre ve benim aklımda kaldığı kadarıyla 8.30-9.00 civarında, 11.00'de, 14.30 ve 16.00'da izleyebilirsiniz. Muhakkak önünden geçeceksinizdir, saatleri sormakta fayda var. Kendirli Gazi Kültür Merkezi, Öğretmen Evi'nin yanında çok bilinen bir yerde. Ziyaretçi az deyip bu gösteriyi iptal etmelerini istemem doğrusu. Kesinlikle tavsiye ederim. Ayrıca yazmayı da düşünüyorum
    Ne çok şey yapmışız. Hala bitiremedim yazıyı. Dönüş uçağımızın kalkmasına az bir süre kaldı. Gazi Kültür Merkezi'ne uğrayınca Zeki İnal'da baklava olayı iptal oldu. Ama Gümrük Han'da kahve içmezsek olmaz. Gaziantep gezimizin en son durağı Gümrük Han...
    Gümrük Han, Yaşayan Müze ünvanına sahip. Bu tarihi güzel hanın odalarında Gaziantep el sanatlarından örnekler sergileniyor ve satışı yapılıyor. Şu renk renk yemeniler gibi.
    Yemeni Gaziantep'e özgü bir ayakkabı çeşidi. Yemen'den Halep'e, Halep'ten Güneydoğu Anadolu'ya gelmiş ve bir tek Gaziantep'te varlığını sürdürür olmuş. Manda ve sığır derisinden yapılır, elle dikilirmiş. Çeşitli modellerine çeşitli isimler verilmiş. Yemeni yapanlara "Köşker" denilirmiş. Truva filmi için 1500 çift yemeni Gaziantep'ten ısmarlanmış. Ayrıca Harry Potter'da da bizim yemenilerimiz kullanılmış. Ne güzel!
    Vaktimiz el verdiği ölçüde Han'ın dükkanlarını gezdik, fincanda pişen iki renkli Osmanlı dibek kahvemizi de içtik. İşte kahvemiz:
    Artık yola koyulma vakti. 19.30 uçağına binmek için 18.00 Havataş servisine bindik, yorgun ama mutlu evimize döndük.
    Gaziantep çok özel bir şehir. Kurtuluş Savaşı sırasında halkın gösterdiği direnci unutmamak, nasıl "Gazi" ünvanı aldığını hep hatırlamak lazım. Şehirde bunun için çaba gösterildiğini görmek güzel. Dediğim gibi Gaziantep bir müzeler kenti aynı zamanda. Her bir müze çok keyifli, çok anlamlı. Kimisi ücretsiz, kimi çok cüz'i bir fiyata geziliyor. Müzelerde çok hoş gençler görev yapıyor. Yalnız, restorasyon ve tadilat işlerinin en çok ziyaretçinin geldiği bahar aylarına denk gelmemesi çok iyi olur diye düşünüyorum. Gaziantep'te müze çok ama aynı zamanda kültür merkezi de çok. Bu durum özellikle dikkatimi çekti. Kimi özel, kimi belediyeye ait çok sayıda kültür merkezi var. Tiyatro gösterileri, konserler vb.etkinlikler oluyor bu merkezlerde ve aynı zamanda sanat atölyeleri olarak da kullanılıyorlar.
    Gaziantep halkı turistlere yardımcı olmaktan kesinlikle gocunmuyor. Sıcakkanlılar. Fakat şu konuda kendilerini eleştirmeden geçemeyeceğim ki, şehirlerine hiç iyi bakmıyorlar. Maalesef sokaklar, caddeler çok pis. Tüm çöplerini yerlere atıyorlar. Temizlik görevlileri yok değil ama yetişmiyor demek ki. Yerlerde çöpler, yemek artıkları, söylemekten kaçınmayı tercih edeceğim atıklar kol geziyor. Bu güzel kente yakışmıyor.
    Pazar günü birçok dükkan kapalı, cumartesi günü de ancak belli saatlere kadar çalışan çok dükkan var. İhtiyacını karşılamayacak derecede bir zorluk yaşamıyorsun fakat bizim gibi İstanbul'dan gidenlere değişik geliyor tabii. Aslına bakarsan herkesin dinlenme günleri, saatleri olmalı ama İstanbul'da çoğu çalışan bunu unuttu sanırım. İstanbul gerçekten yoruyor insanı. Bunu farklı bir şehire gidince daha iyi anlıyor insan. 
    İşte böyle. Uzun bir gezi yazısı oldu yine. Anlatırken tekrar geziyor gibi oluyorum, kaptırıyorum kendimi. Kısıtlı zamanda oradan oraya koştururken yorulduk ama değdi. Çok keyifli bir hafta sonu oldu bizim için. Fırsat olsaydı Halfeti'ye ve Belkıs Köyü'ndeki Zeugma Antik Kenti'ne de gitmek isterdim ama bu sefer vakit yetmedi. Kesinlikle tekrar gitmek ve araba kiralayıp bu iki bölgeyi de görmek lazım. Ha bir de Halil Usta'dan küşleme ve Zeki İnal'dan şöbiyet yiyemedik:) İnşallah tekrar fırsat olur, eksik kalanları tamamlarız. 
    Umarım sıkmamışımdır çünkü devamı gelecek:) Bu yazıda ayrıntısına giremediğim belli başlı müzeleri anlatacağım daha... Zeugma Mozaik Müzesi, Atatürk Anı Evi, Kendirli Gazi Kültür Merkezi, Oyuncak Müzesi ve Ali İhsan Göğüş Müzesi kesinlikle ayrı birer yazı konusu.
    Zeugma Mozaik Müzesi'nde görüşmek üzere...






   
Share:

0 Yorumlar:

Yorum Gönder

Bunlara Göz Atmalısın

Stats

Bu Blogda Ara

Arşiv

Hakkında

Teknoloji manyağı

Latest Posts

Featured

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Mutlaka Okumanız Gerekenler

AD BANNER

Etiketler

Blog Arşivi